Orjinal Metin: http://www.teachthought.com/critical-thinking/inquiry/why-questions-are-more-important-than-answers/
Sorular Neden Cevaplardan Daha Önemlidir
İşini iyi bilen bir saat
yapımcısının, büyük bir azimle yaptığı kovalamacayı hayal edin. Bu saatçi günbegün;
tasarıma, ölçüme, fonksiyona, titiz
düşünmeye ve metalin en ufak parçalarına dahi kimsenin ondan istemediği
mükemmeliyeti katabilmeye kendini adamıştır. Ve sonundaysa istediğini başarmış—onlarca
karar ve tasarım sayesinde, saat bir anda sonsuza kadar işlemeye başlamıştır.
İşte bu saat yapımcısının —hala
tasarımıyla ilgili deneyimler yapmakta olan ve planlamasında, üretiminde yaptığı
küçük değişikliklerle kendi icatlarını geliştiren— zihnine girin. Bir anda sıfır noktasından her şeyin nasıl yerine oturduğunu
görebiliyorsunuz. İlk başta belli
belirsiz olan bir parıltı, sonrasında her yere aydınlık saçan kör edici beyaz bir
ışığa dönüşüyor.
Tam bu noktada bir ders var.
Ancak ilk önce, kötü soru ile ilgili bir ön giriş yapalım.
Kötü Soruların İronisi
Kötü sorular ile ilgili öyle
bir ironi vardır ki, bu sorulara cevap vermek iyi bir soruya cevap vermekten çok
daha zorlayıcı olabilir.
Soru sormak bir öğrenme
sanatıdır. Önemli sorular sormayı öğrenmek; var olanı anlamanın en büyük
kanıtıdır. Hatta doğru bir cevap vermiş olmanın insana yaşattığı geçici hazdan
çok daha üstündür.
Peki, bir soruyu kötü
yapan şey nedir? Aslında bunun cevabı; sizin, bir sorunun ne yapması gerektiği
ile ilgili düşüncenize bağlıdır.
İyi ve düzgün bir cevap
üretmek mi?
Öğrencinin olduğu konumu
tekrar gözden geçirmesine sebep olmak mı?
Bireyi geriye döndürüp, neyi
nasıl bildiğine daha yakından baktırmak mı?
Anlaşılmayı ölçmek mi?
Hepsi mantıklıdır ve iyi
bir soru bunların hepsini başarabilir.
Fakat kötü bir soru?
Düşünmeyi duraksatır, dondurur, söndürür
ve yolundan saptırır.
Kısaca, kötü sorular kafa karıştırıcı sorulardır.
Bu demek değildir ki iyi
sorular zorlayıcı olmamalıdır ya da öğrenciler kafalarının karıştıkları yere
ulaşmamalıdır. Ulaşabilirler, ancak zorlanmış bir öğrenci ile kafası karışmış
öğrenci aynı şey değildir.
Bu durum tamamen “özen” ile alakalı da değildir. Kötü sorular
da özenle hazırlanmış olabilirler—öğrencileri yüksek seviyelere, sentezlere,
değerlendirmelere, yakın analizlere zorlayabilirler ve bunlara rağmen de hala kötü
olabilirler.
Kötü Bir Sorunun Ayırt Edici Özelliği
Kötü bir soru birçok
açıdan yargılanabilir; yanlış bir kapsama varmaktadır, baştan aşağı gereksiz
jargon ile doludur ya da sözdizimsel olarak bozuktur.
Ancak her şeyden öte, kötü
bir sorunun en belirgin özelliği; öğrenen
kişiyi öğretmenin aklında ne olduğunu bulmaya cesaretlendirmesidir.
Soruyu soran kişinin
zihnine girmeyi denettirir.
Bu durum, ne var ki, saat
yapımcısının zihninde ne olduğunu anlamaktan tamamen farklıdır. Saatin tasarımı,
tasarım odaklı düşünmeye ilham verir. İşte o saatçinin ne düşünüyor olduğu ise çok önemlidir.
Ancak soru soran kişi saat
yapan kişi değildir—farklıdır. En iyi ihtimalle, öğrenci ile bağlam arasındaki
bir aracıdır. Soru soran kişinin niyeti asil olabilir, iyi araştırmıştır ve gerekçelendirmiştir.
Ancak soru soran kişi iyi bir sorunun yaptığı gibi boşa oyalamaz—ya da
oyalamamalıdır.
Zamanlamanın çok büyük bir
önemi vardır. Doğru olan bir soruyu bile yanlış zamanda sorun; öğrencilerinize
ön hazırlık yaptırmaktan, onları motive etmekten, konuya hazırlamak ya da meraklarını
körüklemekten çok; onları sersemlemiş, düşünceleri bozulmuş ve yanlış olan her
şeyi —sosyal beklentilerini, geri dönüş isteklerini, onlarla olan ilişkinizi veya
konuyla olan kaygılarını özümsemiş olarak bulursunuz.
Öğrenciler bu zor sorudan
ve doğru zannettikleri cevabın yanlış vaadindense, nadiren de olsa; kapsamla, kapsamın
içeriği ve üst bilişiyle ilgilenirler.
Sorunun Soyutluğu
Doğru zamanda doğru bir
soru sormak, kişide bir öğrenme deneyimi yaratabilir. Çünkü okunan, çizilen ya
da yazılan her şeyden çok, bir soru keskindir ve olması gerektiği gibi zorlayıcıdır.
Karanlık hissi verdiği
anda bile; ışığa, girecek küçük bir yer bırakır.
Çok parçalı ve kapsamlı olduğu
halde, tekildir.
Öğrencinin zihnine
saplanır ve onunla oynar, sonra da bir matkap gibi onu deler.
Kötü bir soru yarım
yamalaktır—hiçbir yeri delmez, sadece etrafta gürültü yapar ve sinir bozucu bir
ses çıkarır. Öğrenciyi yalnızca soruya somurtarak bakmaya ve sorunun şifresini
çözdürmeye uğraştırır. Şifre çözmek algısal olarak iddialı ve bu yönden de
yararlı olabilir ama bu ancak öğrencinin düşüncesine zarar vermediği sürece böyledir.
Doğru zamanda sorulmuş iyi
bir soru öğrenciyi; kapsamda, kendi zihninde ve model düşünmede tutar. Soruyu
soran kişinin değil de saati yapan kişinin zihnindedir.
Kötü bir soru ise;
öğrencide, saatçinin zihnini anlamaya başladığı yere geldiğinin ve son noktada
olduğunun yanılgısını yaratır. İşte bu olduğunda, onlar her şeyin
çözümlendiğini zannederler ve kazandıklarını düşünerek pasif bir şekilde yeni
bir soru beklerler.
Bu, tabii ki de tam bir
trajedidir. Zihin asla nefes vermemeli, her zaman çabalamalıdır. Olayı
tamamlayan daha iyi bir soru bulana kadar; metinle, kavramla ya da soruyla
cebelleşmelidir. Bir parça edebiyatı, bir mühendislik sorusunu ya da bir etik
meselesini alıp onu bir soru listesi haline düşürmek tehlikeli bir düşürme
biçimidir.
Sorular, başka sorulara
götürürler, işte bu kadar. Onlar yankı yapan, ses çıkaran ve zaman alan önemli
konuların özüne varan merakın küçük parçalarıdırlar. Sorunun geçişine izin verdikleri sürece; fikir belirtmek, cevap vermek
ve diğer yalanlarda bir sakınca yoktur.
Sınavdayken, yüz yüzeyken
veya bir sonraki Sokratik tartışmanızda iken onlara bir soru sorduğunuzda; iyi
sorular için ısrarcı olun. Mükemmel sorular için. Onların gelişimini izleyin.
Kelimelerini gözden geçirin. Tonlamalarıyla oynayın. Söz dizimlerini ve
çıkarımlarını basitleştirin. Tekrar ve tekrar bunu yapın; ta ki, kafa
karışıklığı tamamen yok olup yalnızca “düşünmek” kalana kadar.
Ta ki bir soru gerçekte
yapması gereken şeyi yapana kadar, bundan fazlasını değil.
Öğrencileri aklınızın
dışında tutun ve “öğretmenin ne düşündüğünü tahmin et” durumundan ya da
profesyonellikten, yanlış özgüvenden veya sözde “anlamış” olmaktan
uzaklaştırın.
Bunun yerine, onları saat
yapımcısının zihnine girmek için cesaretlendirin. Bırakın bir araya gelip tuhaf
bir sessizlik içinde otursunlar.
Bırakın sizi biraz deli
sansınlar.
Ve sonra da soruyu görün.
Işıltıyı görün.