23 Nisan 2017 Pazar

Sorular Neden Cevaplardan Daha Önemlidir

Çeviren: Duygu DEMİREL
Orjinal Metin: http://www.teachthought.com/critical-thinking/inquiry/why-questions-are-more-important-than-answers/



   Sorular Neden Cevaplardan Daha Önemlidir

İşini iyi bilen bir saat yapımcısının, büyük bir azimle yaptığı kovalamacayı hayal edin. Bu saatçi günbegün;  tasarıma, ölçüme, fonksiyona, titiz düşünmeye ve metalin en ufak parçalarına dahi kimsenin ondan istemediği mükemmeliyeti katabilmeye kendini adamıştır.  Ve sonundaysa istediğini başarmış—onlarca karar ve tasarım sayesinde, saat bir anda sonsuza kadar işlemeye başlamıştır.
İşte bu saat yapımcısının —hala tasarımıyla ilgili deneyimler yapmakta olan ve planlamasında, üretiminde yaptığı küçük değişikliklerle kendi icatlarını geliştiren—  zihnine girin. Bir anda sıfır noktasından her şeyin nasıl yerine oturduğunu görebiliyorsunuz.  İlk başta belli belirsiz olan bir parıltı, sonrasında her yere aydınlık saçan kör edici beyaz bir ışığa dönüşüyor.
Tam bu noktada bir ders var. Ancak ilk önce, kötü soru ile ilgili bir ön giriş yapalım.

Kötü Soruların İronisi
Kötü sorular ile ilgili öyle bir ironi vardır ki, bu sorulara cevap vermek iyi bir soruya cevap vermekten çok daha zorlayıcı olabilir.
Soru sormak bir öğrenme sanatıdır. Önemli sorular sormayı öğrenmek; var olanı anlamanın en büyük kanıtıdır. Hatta doğru bir cevap vermiş olmanın insana yaşattığı geçici hazdan çok daha üstündür.
Peki, bir soruyu kötü yapan şey nedir? Aslında bunun cevabı; sizin, bir sorunun ne yapması gerektiği ile ilgili düşüncenize bağlıdır.
İyi ve düzgün bir cevap üretmek mi?
Öğrencinin olduğu konumu tekrar gözden geçirmesine sebep olmak mı?
Bireyi geriye döndürüp, neyi nasıl bildiğine daha yakından baktırmak mı?
Anlaşılmayı ölçmek mi?
Hepsi mantıklıdır ve iyi bir soru bunların hepsini başarabilir.
Fakat kötü bir soru? Düşünmeyi duraksatır,  dondurur, söndürür ve yolundan saptırır.




Kısaca, kötü sorular kafa karıştırıcı sorulardır.
Bu demek değildir ki iyi sorular zorlayıcı olmamalıdır ya da öğrenciler kafalarının karıştıkları yere ulaşmamalıdır. Ulaşabilirler, ancak zorlanmış bir öğrenci ile kafası karışmış öğrenci aynı şey değildir.
Bu durum tamamen özen ile alakalı da değildir. Kötü sorular da özenle hazırlanmış olabilirler—öğrencileri yüksek seviyelere, sentezlere, değerlendirmelere, yakın analizlere zorlayabilirler ve bunlara rağmen de hala kötü olabilirler.

Kötü Bir Sorunun Ayırt Edici Özelliği
Kötü bir soru birçok açıdan yargılanabilir; yanlış bir kapsama varmaktadır, baştan aşağı gereksiz jargon ile doludur ya da sözdizimsel olarak bozuktur.
Ancak her şeyden öte, kötü bir sorunun en belirgin özelliği; öğrenen kişiyi öğretmenin aklında ne olduğunu bulmaya cesaretlendirmesidir.
Soruyu soran kişinin zihnine girmeyi denettirir.
Bu durum, ne var ki, saat yapımcısının zihninde ne olduğunu anlamaktan tamamen farklıdır. Saatin tasarımı, tasarım odaklı düşünmeye ilham verir. İşte o saatçinin ne düşünüyor olduğu ise çok önemlidir.
Ancak soru soran kişi saat yapan kişi değildir—farklıdır. En iyi ihtimalle, öğrenci ile bağlam arasındaki bir aracıdır. Soru soran kişinin niyeti asil olabilir, iyi araştırmıştır ve gerekçelendirmiştir. Ancak soru soran kişi iyi bir sorunun yaptığı gibi boşa oyalamaz—ya da oyalamamalıdır.
Zamanlamanın çok büyük bir önemi vardır. Doğru olan bir soruyu bile yanlış zamanda sorun; öğrencilerinize ön hazırlık yaptırmaktan, onları motive etmekten,  konuya hazırlamak ya da meraklarını körüklemekten çok; onları sersemlemiş, düşünceleri bozulmuş ve yanlış olan her şeyi —sosyal beklentilerini, geri dönüş isteklerini, onlarla olan ilişkinizi veya konuyla olan kaygılarını özümsemiş olarak bulursunuz.
Öğrenciler bu zor sorudan ve doğru zannettikleri cevabın yanlış vaadindense, nadiren de olsa; kapsamla, kapsamın içeriği ve üst bilişiyle ilgilenirler.



Sorunun Soyutluğu
Doğru zamanda doğru bir soru sormak, kişide bir öğrenme deneyimi yaratabilir. Çünkü okunan, çizilen ya da yazılan her şeyden çok, bir soru keskindir ve olması gerektiği gibi zorlayıcıdır.
Karanlık hissi verdiği anda bile; ışığa, girecek küçük bir yer bırakır.
Çok parçalı ve kapsamlı olduğu halde, tekildir.
Öğrencinin zihnine saplanır ve onunla oynar, sonra da bir matkap gibi onu deler.
Kötü bir soru yarım yamalaktır—hiçbir yeri delmez, sadece etrafta gürültü yapar ve sinir bozucu bir ses çıkarır. Öğrenciyi yalnızca soruya somurtarak bakmaya ve sorunun şifresini çözdürmeye uğraştırır. Şifre çözmek algısal olarak iddialı ve bu yönden de yararlı olabilir ama bu ancak öğrencinin düşüncesine zarar vermediği sürece böyledir.
Doğru zamanda sorulmuş iyi bir soru öğrenciyi; kapsamda, kendi zihninde ve model düşünmede tutar. Soruyu soran kişinin değil de saati yapan kişinin zihnindedir.
Kötü bir soru ise; öğrencide, saatçinin zihnini anlamaya başladığı yere geldiğinin ve son noktada olduğunun yanılgısını yaratır. İşte bu olduğunda, onlar her şeyin çözümlendiğini zannederler ve kazandıklarını düşünerek pasif bir şekilde yeni bir soru beklerler.
Bu, tabii ki de tam bir trajedidir. Zihin asla nefes vermemeli, her zaman çabalamalıdır. Olayı tamamlayan daha iyi bir soru bulana kadar; metinle, kavramla ya da soruyla cebelleşmelidir. Bir parça edebiyatı, bir mühendislik sorusunu ya da bir etik meselesini alıp onu bir soru listesi haline düşürmek tehlikeli bir düşürme biçimidir.
Sorular, başka sorulara götürürler, işte bu kadar. Onlar yankı yapan, ses çıkaran ve zaman alan önemli konuların özüne varan merakın küçük parçalarıdırlar. Sorunun geçişine izin verdikleri sürece; fikir belirtmek, cevap vermek ve diğer yalanlarda bir sakınca yoktur.
Sınavdayken, yüz yüzeyken veya bir sonraki Sokratik tartışmanızda iken onlara bir soru sorduğunuzda; iyi sorular için ısrarcı olun. Mükemmel sorular için. Onların gelişimini izleyin. Kelimelerini gözden geçirin. Tonlamalarıyla oynayın. Söz dizimlerini ve çıkarımlarını basitleştirin. Tekrar ve tekrar bunu yapın; ta ki, kafa karışıklığı tamamen yok olup yalnızca “düşünmek” kalana kadar.
Ta ki bir soru gerçekte yapması gereken şeyi yapana kadar, bundan fazlasını değil.
Öğrencileri aklınızın dışında tutun ve “öğretmenin ne düşündüğünü tahmin et” durumundan ya da profesyonellikten, yanlış özgüvenden veya sözde “anlamış” olmaktan uzaklaştırın.
Bunun yerine, onları saat yapımcısının zihnine girmek için cesaretlendirin. Bırakın bir araya gelip tuhaf bir sessizlik içinde otursunlar.

Bırakın sizi biraz deli sansınlar.
Ve sonra da soruyu görün.
Işıltıyı görün.