23 Ocak 2015 Cuma

Ahlaklı Bir Çocuk Yetiştirmek

Çeviren: Tuğba TEKÇELİ 

İyi bir ebeveyn olmak için ne gerekir? Çocukların başarılı kişiler olmaları için nasıl eğiteceğimize dair bir kaç hile biliyoruz. Örneğin, araştırmaya göre ebeveynler yetenekten ziyade çabayı övdüklerinde çocuklar daha güçlü bir iş ahlakı geliştiriyorlar ve daha fazla motive oluyorlar.

               
Bazı ebeveynlerin, çocukların başarılarını onların yerine yaşamalarına rağmen, bir çoğu için başarı birinci öncelik değil.  Bizler çocuklarımızın nazik, şefkatli ve yardımsever olmaları için endişe ederiz. Anketler sonucunda; ABD’deki Avrupa , Asya, İspanyol kökenli ve Afrikalı etnik gruplardan ebeveynlerin hepsinin, başarıdan çok şefkatli olunmasına önem verdiği ortaya çıkmıştır.  Bu anketler tüm dünyada düzenlenmektedir: Dünya 50 ülkeden insanlara hayatta ki onlara yol gösteren ilkeleri sorulduğunda en önemli konunun başarı değil şefkat olduğu çıkıyor.

Hayatlarımız da kapladığı öneme rağmen çocuklara diğerlerine şefkat göstermelerini öğretmek kolay bir görev değildir. Yaklaşık 600 İsrailli aile üyelerinde yapılan bir çalışmada, naziklik ve şefkate değer veren ebeveynler bu değerleri paylaşan çocukları yetiştirmekte genelde başarısız oldu.

Bazı çocuklar tamamen iyi bir doğaya sahip mi değil mi? Geçtiğimiz 10 yılda; bir karşılık beklemeden başkalarına sık sık yardım eden insanların şaşırtıcı başarıları üzerinde çalıştım. İki kız ve bir erkek çocuk babası olarak bu cömert eğilimlerin nasıl geliştiği hakkında gitgide merakım arttı.
Genetik ikiz araştırmaları göstermektedir ki şefkat ve verici olma eğilimlerimizin dörtte birinden yarısına kadar olan kısım ailemizin genlerinden mirastır. Bu da terbiye etmek için bir sürü yer bırakmaktadır ve bunun kanıtı ebeveynlerin nasıl kibar ve şefkatli çocuklar yetiştirdiğinde :  Çoğu ebeveynin iyi davranışı överken, kötü davranışa cevap verirken ve diğerleriyle iletişim kurarken yaptıkları şeylerin tam zıttıdır.

İki yaşından itibaren çocuklar doğru ve yanlış tarafından tetiklenen bazı ahlaki tecrübeler yaşıyorlar. Şefkati doğru davranış biçimi olarak kuvvetlendirmek için; araştırmalar göstermektedir ki,  yüceltmek ödüllerden daha etkilidir. Ödüller sadece bir havuç teklif edildiğinde çocukları nazik olmaya yönlendirme açısından risk taşımaktadır , halbuki,  yüceltme ise paylaşmanın doğası gereği değerli bir şey olduğunu anlatır. Ama çocuklarımız ilk cömertlik emareleri gösterdiklerinde onları ne çeşit bir övgüde bulunmalıyız?

Birçok ebeveyn çocukları yerine davranışlarını övmek önemli olduğunu inanır, böylece çocuk davranışı tekrarlamayı öğrenir. Gerçekten de "Sen yardımsever bir insansın" yerine "Bu çok yardımsever bir davranıştı" cümlesini söylemeye dikkat eden bir çift tanıyorum.
Ama bu doğru bir yaklaşım mıdır ? Akıllıca bir deneyde, araştırmacılar Joan E. Grusec ve Erica Redler cömert davranışa karşı cömert karakteri onayladığımızda ne olacağını araştırmak üzere yola çıktılar. 7 ve 8 yaşındakiler misket kazanıp birkaçını fakir çocuklara verdiklerinde araştırmacı şöyle dedi : “ Vay, epeyce bir şey paylaştın.“

Araştırmacılar çocukları farklı türden övgüler alacakları şekilde rastgele dağıttılar. Bazı çocukları “Misketlerinden birkaçını fakir çocuklara vermen iyiydi, evet bu iyi ve yardımsever bir davranıştı” diyerek övdüler. Diğerlerinde  “Sanırım fırsat bulduğun zaman diğerlerine yardım etmeyi seven bir kişisin. Evet sen çok hoş  ve yardımsever bir insansın.”  diyerek eylemin ardındaki karakteri övdüler.
Birkaç hafta sonra, çocuklar vermek ve paylaşmak için daha fazla fırsatla karşılaştıklarında karakterleri övülen çocuklar, eylemleri övülenlere göre çok daha cömerttiler. Karakterlerini övmek onların bunu kimliklerinin bir parçası olarak içselleştirmelerine yardımcı oldu. Çocuklar kendi eylemlerini gözlemleyerek kim olduklarını öğrendiler: "Ben yardımsever bir insanım."  Bu, ahlaki davranışlar için isimlerin fiillerden daha iyi işlediğini  bulan psikolog Christoper J. Bryan’ın yeni araştırması ile uyuşmaktadır. 3 ve 6 yaş arasındaki çocukların bir işe yardım etmelerini sağlamak için onları yardıma davet etmektense “Yardımcı” olmaları için cesaretlendirmek %22 ile %29 arasında daha etkili olmuştur. “Lütfen kolayına kaçma” demek yerine katılanlara “Lütfen kolayına kaçan biri olma” demek kolaya kaçmayı yarıya indirdi. Eylemlerimiz karakterimizin bir yansıması haline geldiğinde ahlaklı ve cömert tercihlere eğilimimiz artıyor. Zaman içinde bu bir parçamız haline gelebilir.

Övgünün, çocukların daha güçlü bir kimlik duygusu geliştirdiği kritik dönemlerde özellikle etkili olduğu görülüyor. Araştırmacılar Joan E. Grusec ve Erica Redler , 5 yaşındaki çocukların kişiliğini övdüklerinde, ortaya çıkan herhangi bir yararın devam eden bir etkisi olmadı : ahlaklı karakteri sabit bir benlik hissinin bir parçası olarak içselleştirmek için çok küçük olmuş olabilirler. Çocuklar 10 yaşına geldiklerinde karakteri övmek ile eylemleri övmek arasında ki farklar kayboldu: İkisi de etkili oluyordu. Karaktere cömertlik aşılamanın en çok çocukların karakter kavramlarını sabitleştirmeye başladıkları 8 yaş civarında önemli olduğu görüldü.
İyi davranışa karşı övgü mücadelenin yarısı olabilir. Fakat kötü davranışlara verdiğimiz tepkinin de sonuçları vardır. Çocuklar suç işledikleri zaman, genellikle iki ahlaki duygudan birini hissederler: utanç ya da suçluluk. Birbirlerinin yerini alan bu duyguların yaygın inancına rağmen, psikolog June Price Tangney’in yaptığı araştırma onların çok farklı sebep ve sonuçları olduğunu ortaya çıkarıyor.
Utanç, kötü biri olduğumun bir hissidir. Oysa ki, suçluluk kötü bir şey yapmış olduğumun duygusudur. Utanç, kendi özüne zarar veren olumsuz bir düşüncedir. Utanç, çocukları küçük ve değersiz hissettirir ve onlar bu durum karşısında ya sert ve ani tepki verirler ya da bu durumdan büsbütün kaçmaya çalışırlar. Bunun aksine, suçluluk iyi davranışla onarılabilen bir durum hakkında ki olumsuz bir yargıdır. Çocuklar suçlu hissettiklerinde, vicdan yapma, pişman olma, zarar verdiği kişiyi anlama ve durumu düzeltme amacında olurlar.

Psikolog Karen Caplovitz Barrett’in öncülük ettiği bir çalışmada, aileler kendi küçük çocuklarının evde suçluluk ve utanç duygusu yaşama eğilimlerini derecelendirdiler. Çocuklar birer bez bebek aldılar, yalnız bir şekilde oynarken bebeğin bacağı yere düştü. Utanca eğilimli çocuklar araştırma yapan kişiden çekindiler ve bebeği kırdığını itiraf etmediler. Suçluluğa meyilli çocuklar bebeği onarmaya çalıştılar, araştırmacıya yaklaştırdılar ve neler olduğunu açıklamaya çalıştılar. Utangaç olan çocuklar kaçınandılar, suçluluğa meyilli çocuklar telafi edici, düzelticiydiler.

Eğer çocuklarımızın başkalarını önemsemesini istiyorsak, yanlış davrandıkları zaman, onlara utanmalarından ziyade suçlu hissetmeyi öğretmemiz gerekmektedir. Duyguların ve değerlerin gelişimi üzerine yapılan bir araştırmanın değerlendirmesinde, psikolog Nancy Eisenberg önermektedir ki; ebeveynler öfkelerini ifade ettiklerinde, sevgilerini geri çektiklerinde ya da ceza tehdidiyle güçlerini göstermeye çalıştıklarında utanç ortaya çıkar; ebeveynler disiplin uygulamasında başarısız olurlar ve bu da güçlü ahlaki değerlerin gelişimini engeller.

Kötü davranışa karşı en etkili tepki hayal kırıklığı ifade etmektir. Profesör Einsberg ve David R. Shaffer 'in bağımsız görüşlerine göre, ebeveynler hayal kırıklığı göstergesiyle ve davranışın niçin davranışının yanlış olduğunu, bunun başkalarını nasıl etkilediğini ve bu durumu nasıl düzelteceğini açıklayarak yardımsever çocuk yetiştirmektedirler. Bu çocukların olayları değerlendirme derecelerini, başkalarına karşı sorumluluk ve empati duygularını ve yardımsever bir insan olmayı sağlayan ahlaki kimlik duygusunu geliştirmeyi sağlar. Hayal kırıklığı göstergesinin güzelliği şudur, gelişim için büyük beklentiler ve potansiyel ile birleşmiş kötü davranışın onaylanmamasını anlatır. “Kötü bir şey yapmış olsan bile sen iyi bir insansın ve biliyorum ki daha iyisini yapabilirsin.”

Kötü davranışı eleştirmek, iyi karakteri övmek ne kadar etkili olsa da, cömert bir çocuk yetiştirmek, çocuklarımızın eylemlerine tepki verme fırsatını beklemekten daha fazlasını içermektedir. Ebeveynler olarak, değerlerimizin çocuklara ulaşmasında önceden önlem almak istiyoruz. Fakat, çoğumuz bunu yanlış yoldan yapıyoruz.

Klasik bir deneyde, psikolog J.Philippe Rushton, ilkokul ve ortaokul çağındaki 140 çocuğa,bir oyun kazanmak için,  tamamen kendilerine saklayabilecekleri ya da yoksulluk içindeki bir çocuğa bir miktar bağışlayabilecekleri jetonlar verdi. İlk başta bencilce ve cömertçe oyun oynayan ve sonrasında onlara almanın, vermenin ya da ikisini de yapmamanın değeriyle ilgili öğüt veren bir öğretmen figürü izlettiler. Yetişkinlerin etkisi önemliydi: Eylemler kelimelerden daha yüksek sesle konuşur. Bir yetişkin bencilce davrandığında çocuklar uyumla takip ederler. Kelimeler çok fazla farklılık göstermedi- çocuklar yetişkinin bencillik ya da cömertliği ağızdan destekleyip desteklemediğini dikkate almaksızın, bencilce davranışını gözlemledikten sonra daha az jeton verdiler. Yetişkin cömertçe davrandığında, öğrenciler cömertlik öğüt edilse de edilmese de aynı miktarı verdiler- onlar her iki durumda da yani cömertlik öğüt edilse de edilmese de standarttan daha fazlasını; % 85ini verdiler. Yetişkin bencilliği öğüt ettiğinde, cömertçe davrandıktan sonra bile, öğrenciler standarttan daha fazlasını % 49’unu verdiler. Çocuklar; cömertliği kendi rol modellerinin ne söylediklerini dinleyerek değil, onların ne yaptıklarını gözlemleyerek öğrenirler.



Zamanla bu rol-modelliğin etkilerinin devam edip etmediğini test etmek için, 2 ay sonra araştırmacılar çocuklar oyunu yeniden oynarken gözlemlediler. Çocukların jetonları verip vermemesinde modelin etkisi mi yoksa öğüdün etkisi mi var ve çocuklar 2 ay öncesinden bile bunu hatırlayabiliyorlar mı ?

En cömert çocuklar öğretmenin bir şey söylemeden jeton verdiğini izleyenlerdir. 2 ay sonra, bu çocuklar; hem aynı davranışı gözlemleyen aynı zamanda öğüdü de dinleyen çocuklardan  % 31 daha cömertlerdir. Bu araştırmadan alınan mesaj açık ve nettir : Eğer ki sen cömertlik modeli göstermezsen, kısa vadede öğüt yardımcı olmayabilir ve uzun vadede öğüt hiçbir şey söylemeden verilenden daha az etkilidir.

İnsanlar genellikle karakterin eyleme sebep olduğuna inanır, ama iş ahlaklı çocuk yetiştirmeye geldiğinde, karakteri şekillendiren eylemi hatırlamamız gerekmektedir. Psikolog Karl Weick soru sormayı sevdiği için: “Ne yaptığımı anlayana kadar kim olduğumu nasıl bilebilirim? Nereye yürüdüğümü anlayana kadar neye değer verdiğimi nasıl bilebilirim?”

Adam Grant, Pensilvanya Üniversitesi Wharton Okulu Yönetim ve Psikoloji Profesörü ve “Almak ve Vermek: Niçin Başkalarına Yardım etmek Başarımızı Yönlendirir?” kitabının yazarıdır.

6 Ocak 2015 Salı

Eğitim İçin Evrensel Araştırma: Eğitim ve Meslekler

Çeviren: Melis Sertoğullar

Orijinal metin için tıklayınız


‘İstihdamın geleceği üzerine çalışmalar açığa kavuşturmaktadır ki, günümüzde en çok önem arzeden  şey ne kadar bildiğinden ziyade bildiklerinle neler yapabileceğindir.’

Dr. Tony Wagner

Bugünün teknolojisi geleceğin meslekleri için ne anlama gelmektedir ve gelecek çalışan nüfusun iş piyasasında başarılı olabilmesinden emin olmak için eğitim sistemimizi nasıl daha iyi yapılandırabiliriz?

20.yy MESLEKLERİNİN büyük bir oranı, makine çağı tarafından soyu tükenme tehlikesi altındadır. Dr. Carl Benedikt Frey (Oxford Martin Okulu) ve Dr. Micheal A. Osborne (Mühendislik Bilimi Bölümü, Oxford Üniversitesi) tarafından yapılan en son Oxford Martin okul çalışması, ABD’deki  şu andaki mesleklerin %47’sinin gelecek 20 yıl içinde otomatikleşme riski altında olduğunu buldu. Dahası, hizmet sanayi sektöründeki son büyümeye rağmen, bu sanayideki işler oldukça hassastır. Frey ve Osborne, bu meslekleri yüksek, orta ve düşük riskli şeklinde kategorilere ayırarak,702 özel mesleğin bilgisayarlaştırılmak için ne kadar kırılgan olduğuna değer biçtiler.

Teknolojik gelişmelerin önceki dalgalanma sürecinde, hükümetin insanlara yardımda bulunduğu en önemli şekillerden biri, eğitim sistemindeki yenilikler(reformlar)  yoluyla gerçekleşmektedir. Peki gerekli değişiklikleri sağlamak için hükümet şuan ne yapıyor olmalıdır?

Bu konuları daha ileri derecede tartışmak için, bugün,’İstihdamın Geleceği: Meslekler Bilgisayarlaşmaya karşı ne kadar hassas’ adlı kitabın yazarları, Dr.Carl Frey ve Dr. Micheal Osborne’un ve Harvard Üniversitesi Gelişim Laboratuarında uzman Dr.Tony Wagner’ in ‘Eğitim İçin Küresel  Araştırmalar’ına katıldım. Tony gelecek hafta Helsinki, Finlandiya’daki OPPI festivalinde yenilik için eğitim üzerine bir sunuma rehberlik ediyor olacak.

‘Sadece şunu tavsiye edebilirim ki; genç insanlar makineler üzerine üstünlük sağlayan bir çeşit bilişsel ve yaratıcı beceriler kazanmaya devam etsinler.’

Dr.Micheal A.Osborne


Çalışmalarınızda, inandığınız en önemli bulguları lütfen özetler misiniz beyler?

Michael: Günümüz ABD İstihdamının, gelecek 20 yıl içinde otomatikleşme riski altında olan %47’lik bir mevcut pay bulduk. Bu işlerin bazıları, lojistik ve hizmet gibi, otomatikleşme tarafından önceleri tehdit altında olmayan kategoride yer alıyorken, otomatikleşmenin düşük yetenekli işçiler üzerinde baskın bir şekilde tehtidin devam edeceğini umuyoruz. Aslında, meslekteki ortalama eğitim seviyesi ile otomatikleşmeye hassasiyeti arasında güçlü olumsuz bir ilişki bulduk. Benzer bir şekilde bu, ortalama ücret konusunda da doğruydu; genellikle daha iyi eğitim görmüş çalışanların olduğu daha iyi ücret ödeyen MESLEKLER, yakın gelecekte otomatikleşmeye pek sıcak bakmazlar. Nicel olarak bulduğumuz, bir meslekte keşke insanların çeyreği kadarı üniversite mezunu ya da daha iyisi olsaydı, böylece tahmin edilebilir gelecekte, mesleklerin otomatikleşme konusunda %50 şansı olurdu. Eğer meslekteki çalışanların en azından lisans dereceleri olursa, otomatikleşmenin olasılığı sıfıra yakın olur. Görünen şu ki; gelecek MESLEKLER göz önüne alındığında eğitim hayati bir konudur.

Makine çağı tarafından tehlikede olan 20.yy meslekleri oranları hakkında biraz konuşabilir misiniz?

Michael: Öncelikle, üretimdeki otomatikleşme trendinin devam edeceğini umuyoruz: Robotlar, algılayıcı ve idarecilerin gelişimiyle, fabrika işçilerinin yerini almaya devam edecek. Bundan da öte, pek çok satış mesleğinin kırılgan olduğunu tahmin ediyoruz: İnternetten (online) alışveriş ve kendi kendini kontrol etme, kasa yerine makinede ödeme yapmak;  insan satış temsilcisi ve kasiyerlerin masrafları nedeniyle çok popüler olmaya devam edecek. Aslında, tele-pazarlama, en bilgisayarlaştırıcı işlerden biri olarak derecelendirilmişti: şüphesiz herhangi birinin telefonda robotlara konuşmaktan sıkılan birinin umutsuzluğuna karşın. Belki daha şaşırtıcı olarak, taşımacılık ve sekreterlik işlerinin yeni teknolojilere karşı risk altında olduğunu umuyoruz. Otonom araçlar, iş makinesi ya da maden araçları sürücüleri gibi, pek çok lojistik işleri tehdit ederken, büyük veri analitiği, vergi hazırlayıcılar gibi, riskli bilgi depolama ya da işlemeye güvenen meslekleri derecelendirmektedir. İkincisine kanıt olarak, yasal yardımcının işlerinin yerini algoritmaların aldığını şimdiden görüyoruz yani bu saçma bir tahmin değildir. Son olarak şüphelendiğimiz şu ki; hizmet robotlar ve karmaşık algoritmaların büyümesiyle hizmet sektöründeki pek çok MESLEK, artarak risk altında olacaktır. Örnek olarak, mahkeme muhabirlerin işleri kopya yazılımlar tarafından tehdit altında olabilir ve elektronik tamir işleri giderek karmaşıklaşan elektronik öğelerin azalan maliyetleri tarafından çoktan etkilenmektedir. Bu özellikle, hizmet çalışmalarını üstlenen işçilerin şuanda yükselen yüzdesi için verilen bir alarm niteliğindedir. Yine de, diğer pek çok hizmet sektörü mesleği, otomatikleşme taraftarı değildir. Bir örnek olarak, oda temizleyicileri işlerinde hala robotlardan çok daha iyidir.

Carl: Bu konuyu biraz açmak gerekirse, söylemek istediğimiz şey şu ki; çok fazla yaratıcılık ve sosyal  zeka gerektirmeyen hizmet mesleklerin otomatikleşmesi muhtemeldir. Bazı kişisel hizmet MESLEKleri yine de, özellikle bazıları sosyal zeka gerektirir. Bize göre bunlar, otomatikleşmeyecek olanlardır.

“Kısa vadede, hükümet, kişisel hizmet için talepleri canlandırarak İSTİHDAMI destekleyecektir. Uzun vadede ise, eğitilmiş çalışanların bilgisayarlarla çalışan stajyer işçilerin vekilinden fazlası olacağına inanmıyorum.’

Dr.Carl Benedikt Frey




Lütfen, bilgisayarlaşma riski altında olmayan bazı işlerin karakterleri hakkında biraz tartışalım.

Michael: Bu meslekler, makinelerde nispeten zayıf olduğu görevleri içerir; ki bu görevler yaratıcılık ve sosyal zeka içermektedir. Örnek olarak, bana göre, eğlence terapistleri, ruh sağlığı danışmanları ve ilkokul öğretmenleri tahmin edilebilir gelecek için nispeten güvenlidir. Pek çok insanın, dağınık ortamlarda çalışma gerektiren işlerin de nispeten güvenli olduğunu öğrenmeleri şaşırtıcı olabilir.Örneğin, bitki saksısından istenmeyen kiri ayırt edebilen bir oda temizleyicinin algısal kapasitesi, bir robot temizleyiciyle eşleştirilmesi uzun yıllar boyunca olası değildir.

Tony,  bu evrimsel faz niçin önceki nesillerde gördüğümüz aşamalı değişimlere karşın eğitimde daha devrimci değişikliklere gerektirir?

‘İSTİHDAM çalışmalarının geleceği açığa kavuşturmaktadır ki, günümüzde en çok önem arzeden  şey ne kadar bildiğinden ziyade bildiklerinle neler yapabileceğindir. Pek çok yeni kolej mezunları kendilerini işsiz ya da istediği şekilde iş bulamamış olarak bulur çünkü giderek yenilik güdümlü ekonomi ihtiyacındaki yetenekleri eksiktir. Akademik içerik bilgisiyle, internet bağlantılı her aygıtla mevcut olan ticari eşya olmak; önayak olabilmek, işbirliği, sebat, ayırt edebilmek ve problemleri yaratıcı bir şekilde çözebilme yeteneği, bugünün en talep gösterilen nitelikleridir ve gelecekte atarak önemli olacaktır. Problemimiz şu ki; eğitim sistemimizin öncelikle, üç R’ı öğretmek ve içerik bilgiyi taşımak için tasarlanmadı. İçeriği öğretmeye ek olarak, beceri ve irade için öğrencileri eğitecek  okullar yaratmaya ihtiyacımız vardır. Eğer bu geçişi hızlı bir şekilde yapamazsak, sayısı büyümekte olan gençliğimiz işsiz olacak, aynı zamanda İŞVERENLER ihtiyaç duydukları yeteneklere sahip yeni işçiler bulamamaktan şikayet edeceklerdir.

"İçeriği öğretmeye ek olarak, beceri ve irade için öğrencileri eğitecek okullar yaratmaya ihtiyacımız vardır. Eğer bu geçişi hızlı bir şekilde yapamazsak, sayısı büyümekte olan gençliğimiz işsiz olacak, aynı zamanda İŞVERENLER ihtiyaç duydukları yeteneklere sahip yeni işçiler bulamamaktan şikayet edeceklerdir."

Dr. Tony Wagner


Bu değişimin sonucu olarak, şuan da işsiz ya da işsiz olacak çalışanların yeniden eğitilmesi hakkında hükümete ne tavsiyelerde bulunabilirsiniz?

Tony: Keşke bu önemli soruya zeki bir cevabım olsaydı, fakat ben “iyileştirici” bir lise İngilizce öğretmeniyim bir ekonomist değil. Önsezim şu ki; yeni ekonomi için genç insanları daha iyi hazırlamak bir nesil zaman alacak. Bu arada belki, çökmekte olan altyapımızı düzeltmek için okulöncesi yardımlara, destekli ev yaşamlarına ve diğerlerine insanları koymaya ihtiyaç duyabiliriz. Şehrimizin daha iyi ve yaşanılası olması için yapılması gereken çok şey var. Soru şu ki: Bu iş için insanlara ödeme yapmaya istekli miyiz?

Carl: “Kısa vadede, hükümet, kişisel hizmet için talepleri canlandırarak İSTİHDAMI destekleyecektir. Uzun vadede ise, eğitilmiş çalışanların bilgisayarlarla çalışan stajyer işçilerin vekilinden fazlası olacağına inanmıyorum.

Eğer bugün, bir lise öğrenci grubuna karşı konuşma yapıyor olsaydınız, İŞ piyasasında başarı sağlamayı keşfetmeleri için onları hangi alan ve disiplinlere teşvik ederdiniz?

Tony: İlk olarak, gerçek ilgilerini takip etmelerine teşvik ederdim. Merak ve içsel ilgi, sade akademik başarıdan baskındır. İkincisi, ilgilerini çekecek önemli bir problem etrafında disiplinler arası bir tasarım düşünmelerini tavsiye ederim. Yenilikler, akademik disiplinlerin değil,  o akademik disiplinlerdeki kesişmelerde artarak meydana gelir.

(Editörün Notu: Tasarım Yaklaşımı için sitemizde daha önce çevirisi yapılmış 'Tasarım Fikri' kılavuzunu tavsiye ederiz.)

Michael: Tahlillerimizden çok açık bir şekilde çıkan şey, eğitimin öneminin devam etmesiydi. Özellikle, bir işin ortalama eğitim seviyesi ve bilgisayarlaştırılma ihtimali arasında güçlü olumsuz bir gidişat bulduk. Aslında, sadece şunu tavsiye edebilirim ki; genç insanlar makineler üzerine üstünlük sağlayan bir çeşit bilişsel ve yaratıcı beceriler kazanmaya devam etsinler. Belki taraflı olabilirim ancak verinin yaratıcı kullanımları etrafında dönen mesleklerin bazen otomasyona dayanıklı olmaları muhtemeldir. Dahası insan yetenekleri: Görüşme (Ara buluculuk) ya da ikna etme yeteneği gibi, otomasyona dayanıklılıklarından dolayı,  insan mesleği için artarak önemli olması muhtemeldir. Son olarak, yapılandırılmamış çevredeki el işleri, muhtemelen açık güvenli bir bahistir: Bahçıvanların, uzun bir süre için işleri hakkında endişelenmek zorunda olmaları muhtemel değildir.

4 Ocak 2015 Pazar

Sosyal Medyanın 7 Ölümcül Günahı


Çeviri: Hatice Şahan

Dante’nin “Cehennemin Yedinci Çemberi” dijital medya dünyasında sosyal medyanın gücünü tam manasıyla kavrayamamış olan işletmeler için yerini almış durumda. Şirketler sosyal medya kampanyalarından faydalanma peşinde ancak yedi büyük günahın cazibesiyle ayartılmak olumsuz sonuçlara ve toplumsal sorunlara yol açabiliyor.
Lider teknoloji firmalarında HCL’nın başkanı Apurva Chamaria ile görüştüm ve ters gidebilecek durumlar hakkında birkaç ilginç örnek verdi. Bu ayartmalara karşı temkinliyiz ancak sizin de göreceğiniz gibi etkilenmiyor değiliz. Örnekler gerçek vakalara dayanmaktadır; isimler kimlikleri açığa vurmamak adına gizli tutulmuştur –kendi ismimiz hariç.

Şehvet: Sosyal medya bağlamında şehvet, ün ve popülariteye duyulan yoğun istek olarak tanımlanabilir. Şirket, görüşlerini ve ya içeriğini fazlasıyla yayınlamaya başladığında bu istek kendini göstermiş oluyor. Geleneksel yayıncılığın aksine sosyal medya çift yönlü bir iletişim platformudur; megafondan öte telefon gibi. Sosyal medya kullanıcıları ilginç konulara ve hikâyelere firmaların adlarıyla dâhil olmak istiyorlar ancak kendi haber kaynaklarında kendilerini ilgilendirmeyen paylaşımlar görmek istemiyorlar. Dikkat çekmek için çırpınan yayınlar başarısız oluyor.
Perakende satış yapan bir moda firması, farklı markaların isimlerini etiketleyerek tweetler atmaya başladığında şehvet’e kapıldığını göstermiş oldu. Ne yazık ki, etiketlerin paylaşılan tweetle hiçbir alakası yoktu. Firma seçtiği #iPad, #mms, #Apple gibi etiketlerle bu markaların veri tabanına kendi adını yazdırmış oluyor. Bu çaresizce yapılmış girişimler #spam etiketler olarak tanımlandı.

Tembellik: Sosyal medya sohbet amaçlı bir ortam. Kulağa sıradan ve klişeleşmiş gibi gelebilir ama sosyal medyanın böylesine fenomen hale gelmesindeki sebep çift yönlü sohbet olanağı sağlaması. Sosyal medya sayesinde iş yerleri müşterileriyle kolayca ve bire bir olarak, yüz yüze gibi gerçek bir iletişime geçebiliyor. Ama bunu yapabilmek için markalar telesekreterli cevaplardan kaçınmalılar. Sosyal medya eş zamanlı yanıt verme platformu olabilir ancak kullanıcılar kuruluşların kendilerine 7/24 cevap veremeyecek durumda olduklarının da farkındalar. Telesekreterli cevap vermeyi alışkanlık haline getiren şirketler aşağılama ve alay konusu olma yolunda ilerliyorlar.
Twitter-botları otomatik yanıt döngüsüne girdiğinde çok büyük bir şirket yoğun bir şekilde kınanmıştı. Bu şirketin müşterisi olmayan biri beklenmedik bir şekilde şirketten bahsetmişti. Daha sonra bot genişleyen kitlenin endişelerinden bihaber bir şekilde bir yanıt dizisine karıştı. Bundan sonra şirket bir tüketicinin gizlilik endişelerine yanıt veren tweetleri otomatik olarak herkese gönderiyordu.

Kibir: Sosyal platformlar, organizasyonların değer ve inanç sistemlerinin sözcüsü durumundadır. Herhangi bir resmi iletişimde olduğu gibi firmalar müşterilerinin memnuniyetine daima özen göstermelidirler. Olumsuz ya da kaba bir iletişim markanın saygınlığına ve sonuç olarak da kazancına gölge düşürebilir. Bir şikâyetinizi dile getirdiğinizi ve şirketin üst kademesinden birinin size cahil diye hitap ettiğini varsayın. Gerçekte de böyle bir şeyi bir firmanın yönetim kurulu başkanı Facebook’ta yaptı. Sonuç olarak kazançlarında çift haneli bir düşüş gerçekleşti. Bu şirkete LFT diyelim. LFT’nin CEO’sunun yaptığı bir yorum;
“Dün, bu kadın bana iyi niyet göstergesi olarak tazminat isteminde bulundu. Biz de ona uygun bir dille, teşekkür ederiz ama bu sizin beceriksizliğiniz, yanıtını verdik.” Sosyal medyanın buna yanıtı hızlı ve zarar verici oldu. Birkaç tane “LFT’den nefret ediyorum” gibi internet siteleri ortaya çıktı. LFT kâr oranı %29 düşerken rakipleri beklediklerinden fazla kâr elde ettiler.

Kıskançlık: Sosyal medyada başkalarının başarısı üzerine bir şeyler inşa etmek kabul edilebilir bir durum ancak bir başka firmayı tamamıyla kopyalamak hiç de iyi bir fikir değil. Video temelli programlar üzerine kurulu “yaratıcı kampanyalar” yürüten çok uluslu dev bir firma böyle bir hata yaptı. Firma kendi kampanyasında diğer firmanınkine benzer bir fikir, isim, kanal hatta etiketler kullandı. Bu kopyalama girişimi başarısız oldu çünkü markanın kimliği kopyalanan konsepte uymadı. Firma, kendi hedef kitlesini ve yerini anlamadan başkalarının fikirlerini kopyaladığı için yenilgiye uğradı.

Öfke: Sosyal medya iletişiminde firmalar birçok dedikoduya ve olumsuz olaylara maruz kalsalar bile her daim sakinliği korumalıdırlar. Firmaların olumsuz eleştiriler karşısında verdiği tepkilerden biri başarıyla, diğeri üzücü bir şekilde sonuçlanan iki örnek vereceğiz.
Bir özel ürün şirketi, ürünlerinin fiyatıyla ilgili olumsuz konuşulan bir TV yayınında sosyal tepkilere maruz kaldı. Şirket, yüksek kalitede ürün ve servis hizmetine kullanıcıların gücü yetmiyorsa biz ne yapalım, şeklinde bir karşılık verdi. Bu olay şirketi oldukça kötü bir duruma düşürdü ve gayet açık bir şekilde sosyal medyada karşılaşılan olumsuzluklara böyle tepki verilmemesi gerektiğini göstermiş oldu.
Bir tüketim ürünleri şirketi ise daha iyi bir yol izledi. Şirket yöneticisi “Bir torba dolusu yalan satıyorsunuz.” sözlerine karşılık sorumluluğu üstlenerek söylenilen sözlerle ilgili eğlendirici bir video ile özür diledi. Bu mizahi yaklaşım olumlu sonuçlandı ve şikâyetçi olan tüketicileri bile memnun etti.

Açgözlülük: İşletmeler, açık bir şekilde işletmeleri teşvik edici güç olan kurumsal sosyal sorumluluk kampanyalarını kullanmaktan yüzeysel olarak kaçınmak için ihtiyatlı davranırlar. Şirket bağışı karşılığında başarıları veya kayıtları artıran programların, bir bağışı ticari kazanç için düşüncesizce kullandığı görülmektedir. Bu hileler aşırı şekilde marka anlayışsızlığını gösterir ve destekten çok eleştiriye neden olur.
Şirketin biri Facebook’ta gönderisinin beğenisi 50.000’e ulaşırsa bağış yapacağına dair söz verdi. Gönderi şöyleydi: “Açlığı dünyadan kazıyalım! 50.000 beğeni alırsak, 50.000 dolar vereceğiz. Duymayan kalmasın! Paylaşımlarınızla açlığı ortadan kaldırmak için katkıda bulunun!”

Oburluk: Gereğinden fazla aşırıya kaçan davranışlar sosyal medya operatörlerinin ağına düşüyor. Bu aşırı davranışlar medya ortamında tweetlerle ve takipçilerle ortaya çıkabiliyor. Kendi takipçilerini artırmak için bazı politikacılar ve pazarlamacılar dahi geri-takip sağlayan eğlence sitelerine ya da eskort servislere kendilerini kaptırdılar.
Şirket olarak sosyal medyaya ilk adım attığımız zamanlarda bizim yaptığımız yanlış da bir çeşit oburluk diyebiliriz. Sosyal işlerle ilgili yazılmış bir blog yayınladığımızda ilgi çekme çabalarımızdan biri çalışanlarımıza blogla ilgili birçok tweet attırmak olmuştu. Ne yazık ki tüm tweetler sadece #cio #socbiz başlıklarıyla etiketlendiğinden Twitter’dan hızlı ve sert bir yanıt geldi; “Bu başlıklarla etiketlemeyi durdurun. Etiketler geçici olarak geçersiz hale getirildi.”

Özetle, şirketler asıl yükümlülüklerini unutmamalı, müspet yaklaşımlarla ve güvenilir içeriklerle saygıya dayalı farkındalık yaratmak olduğunu akıllarından çıkarmamalıdırlar.