23 Nisan 2017 Pazar

Sorular Neden Cevaplardan Daha Önemlidir

Çeviren: Duygu DEMİREL
Orjinal Metin: http://www.teachthought.com/critical-thinking/inquiry/why-questions-are-more-important-than-answers/



   Sorular Neden Cevaplardan Daha Önemlidir

İşini iyi bilen bir saat yapımcısının, büyük bir azimle yaptığı kovalamacayı hayal edin. Bu saatçi günbegün;  tasarıma, ölçüme, fonksiyona, titiz düşünmeye ve metalin en ufak parçalarına dahi kimsenin ondan istemediği mükemmeliyeti katabilmeye kendini adamıştır.  Ve sonundaysa istediğini başarmış—onlarca karar ve tasarım sayesinde, saat bir anda sonsuza kadar işlemeye başlamıştır.
İşte bu saat yapımcısının —hala tasarımıyla ilgili deneyimler yapmakta olan ve planlamasında, üretiminde yaptığı küçük değişikliklerle kendi icatlarını geliştiren—  zihnine girin. Bir anda sıfır noktasından her şeyin nasıl yerine oturduğunu görebiliyorsunuz.  İlk başta belli belirsiz olan bir parıltı, sonrasında her yere aydınlık saçan kör edici beyaz bir ışığa dönüşüyor.
Tam bu noktada bir ders var. Ancak ilk önce, kötü soru ile ilgili bir ön giriş yapalım.

Kötü Soruların İronisi
Kötü sorular ile ilgili öyle bir ironi vardır ki, bu sorulara cevap vermek iyi bir soruya cevap vermekten çok daha zorlayıcı olabilir.
Soru sormak bir öğrenme sanatıdır. Önemli sorular sormayı öğrenmek; var olanı anlamanın en büyük kanıtıdır. Hatta doğru bir cevap vermiş olmanın insana yaşattığı geçici hazdan çok daha üstündür.
Peki, bir soruyu kötü yapan şey nedir? Aslında bunun cevabı; sizin, bir sorunun ne yapması gerektiği ile ilgili düşüncenize bağlıdır.
İyi ve düzgün bir cevap üretmek mi?
Öğrencinin olduğu konumu tekrar gözden geçirmesine sebep olmak mı?
Bireyi geriye döndürüp, neyi nasıl bildiğine daha yakından baktırmak mı?
Anlaşılmayı ölçmek mi?
Hepsi mantıklıdır ve iyi bir soru bunların hepsini başarabilir.
Fakat kötü bir soru? Düşünmeyi duraksatır,  dondurur, söndürür ve yolundan saptırır.




Kısaca, kötü sorular kafa karıştırıcı sorulardır.
Bu demek değildir ki iyi sorular zorlayıcı olmamalıdır ya da öğrenciler kafalarının karıştıkları yere ulaşmamalıdır. Ulaşabilirler, ancak zorlanmış bir öğrenci ile kafası karışmış öğrenci aynı şey değildir.
Bu durum tamamen özen ile alakalı da değildir. Kötü sorular da özenle hazırlanmış olabilirler—öğrencileri yüksek seviyelere, sentezlere, değerlendirmelere, yakın analizlere zorlayabilirler ve bunlara rağmen de hala kötü olabilirler.

Kötü Bir Sorunun Ayırt Edici Özelliği
Kötü bir soru birçok açıdan yargılanabilir; yanlış bir kapsama varmaktadır, baştan aşağı gereksiz jargon ile doludur ya da sözdizimsel olarak bozuktur.
Ancak her şeyden öte, kötü bir sorunun en belirgin özelliği; öğrenen kişiyi öğretmenin aklında ne olduğunu bulmaya cesaretlendirmesidir.
Soruyu soran kişinin zihnine girmeyi denettirir.
Bu durum, ne var ki, saat yapımcısının zihninde ne olduğunu anlamaktan tamamen farklıdır. Saatin tasarımı, tasarım odaklı düşünmeye ilham verir. İşte o saatçinin ne düşünüyor olduğu ise çok önemlidir.
Ancak soru soran kişi saat yapan kişi değildir—farklıdır. En iyi ihtimalle, öğrenci ile bağlam arasındaki bir aracıdır. Soru soran kişinin niyeti asil olabilir, iyi araştırmıştır ve gerekçelendirmiştir. Ancak soru soran kişi iyi bir sorunun yaptığı gibi boşa oyalamaz—ya da oyalamamalıdır.
Zamanlamanın çok büyük bir önemi vardır. Doğru olan bir soruyu bile yanlış zamanda sorun; öğrencilerinize ön hazırlık yaptırmaktan, onları motive etmekten,  konuya hazırlamak ya da meraklarını körüklemekten çok; onları sersemlemiş, düşünceleri bozulmuş ve yanlış olan her şeyi —sosyal beklentilerini, geri dönüş isteklerini, onlarla olan ilişkinizi veya konuyla olan kaygılarını özümsemiş olarak bulursunuz.
Öğrenciler bu zor sorudan ve doğru zannettikleri cevabın yanlış vaadindense, nadiren de olsa; kapsamla, kapsamın içeriği ve üst bilişiyle ilgilenirler.



Sorunun Soyutluğu
Doğru zamanda doğru bir soru sormak, kişide bir öğrenme deneyimi yaratabilir. Çünkü okunan, çizilen ya da yazılan her şeyden çok, bir soru keskindir ve olması gerektiği gibi zorlayıcıdır.
Karanlık hissi verdiği anda bile; ışığa, girecek küçük bir yer bırakır.
Çok parçalı ve kapsamlı olduğu halde, tekildir.
Öğrencinin zihnine saplanır ve onunla oynar, sonra da bir matkap gibi onu deler.
Kötü bir soru yarım yamalaktır—hiçbir yeri delmez, sadece etrafta gürültü yapar ve sinir bozucu bir ses çıkarır. Öğrenciyi yalnızca soruya somurtarak bakmaya ve sorunun şifresini çözdürmeye uğraştırır. Şifre çözmek algısal olarak iddialı ve bu yönden de yararlı olabilir ama bu ancak öğrencinin düşüncesine zarar vermediği sürece böyledir.
Doğru zamanda sorulmuş iyi bir soru öğrenciyi; kapsamda, kendi zihninde ve model düşünmede tutar. Soruyu soran kişinin değil de saati yapan kişinin zihnindedir.
Kötü bir soru ise; öğrencide, saatçinin zihnini anlamaya başladığı yere geldiğinin ve son noktada olduğunun yanılgısını yaratır. İşte bu olduğunda, onlar her şeyin çözümlendiğini zannederler ve kazandıklarını düşünerek pasif bir şekilde yeni bir soru beklerler.
Bu, tabii ki de tam bir trajedidir. Zihin asla nefes vermemeli, her zaman çabalamalıdır. Olayı tamamlayan daha iyi bir soru bulana kadar; metinle, kavramla ya da soruyla cebelleşmelidir. Bir parça edebiyatı, bir mühendislik sorusunu ya da bir etik meselesini alıp onu bir soru listesi haline düşürmek tehlikeli bir düşürme biçimidir.
Sorular, başka sorulara götürürler, işte bu kadar. Onlar yankı yapan, ses çıkaran ve zaman alan önemli konuların özüne varan merakın küçük parçalarıdırlar. Sorunun geçişine izin verdikleri sürece; fikir belirtmek, cevap vermek ve diğer yalanlarda bir sakınca yoktur.
Sınavdayken, yüz yüzeyken veya bir sonraki Sokratik tartışmanızda iken onlara bir soru sorduğunuzda; iyi sorular için ısrarcı olun. Mükemmel sorular için. Onların gelişimini izleyin. Kelimelerini gözden geçirin. Tonlamalarıyla oynayın. Söz dizimlerini ve çıkarımlarını basitleştirin. Tekrar ve tekrar bunu yapın; ta ki, kafa karışıklığı tamamen yok olup yalnızca “düşünmek” kalana kadar.
Ta ki bir soru gerçekte yapması gereken şeyi yapana kadar, bundan fazlasını değil.
Öğrencileri aklınızın dışında tutun ve “öğretmenin ne düşündüğünü tahmin et” durumundan ya da profesyonellikten, yanlış özgüvenden veya sözde “anlamış” olmaktan uzaklaştırın.
Bunun yerine, onları saat yapımcısının zihnine girmek için cesaretlendirin. Bırakın bir araya gelip tuhaf bir sessizlik içinde otursunlar.

Bırakın sizi biraz deli sansınlar.
Ve sonra da soruyu görün.
Işıltıyı görün.


26 Mart 2017 Pazar

ÖDEV


Çeviren: Mert İLTERALP
Orijinal Metin:   https://www.teachingenglish.org.uk/article/homework   


       ÖDEV
Çok zaman alıcı olmasına rağmen ödevin rolünden İngiliz Dili Eğitimi parçalarının veya eğitim kurslarının büyük çoğunluğunda pek bahsedilmez, onun gerekliliği hakkında az tartışma bulunur. Fakat şimdi teknoloji, öğrencilere sınıf dışında da kaynak edinme olanakları sağlayabildiğine göre ödevlerle ilgili ilkeler ve uygulamalar da tartışmaya oldukça açıktır.
                      Ödevlerin Gerekçeleri
-Ödevler, öğrenciler, aileler, öğretmenler ve hatta kurumlar tarafından beklenen bir şeydir.
-Sınıfta öğrenilen bilgilerin unutulmamasının yanı sıra ödevler öğrencilerin dili daha iyi pekiştirmesini sağlar.
-Ödevler, öğrencilere çalışma alışkanlığı kazandırır ve bilinçli öğrenciler olmalarını sağlar. Üstelik dil bilgisi kitapları ve sözlük gibi kaynaklar edinmeye teşvik eder. Araştırmalara göre ödevler, bilgiye, öz disipline ve sorun çözme ile ilgili tutumların gelişmesine faydalıdır.
-Ödevler yoğun etkinliklerle sınıfta yeteri kadar zaman harcanamayacak olan algısal yeteneklerin gelişmesine yardımcı olur. Ayrıca sürekli öğrenmenin sürdüğü bir grup projesi ve basamaklı okuma gibi bir bütünün parçasıdır.
-Ödev dersler arası devamlılığı sağlar, sınıf çalışmalarının pekiştirilmesinde kullanılır ve sonraki dersin de hazırlığı olabilir.
-Ödevler süreklilik gerektiren, mekanik ve zaman tüketen görevleri sınıf dışında tamamlamak için kullanılabilir.
-Ödevler okul ve ev arasında bir köprü görevi görür. Öğretmenler, öğrenciler ve ailelerin takip edebileceği bir süreç oluşturur. Kurumlar bu öğrenme sürecine aileleri de katabilir.
-Ödevler tıpkı devamlılığı olan çalışmalar ve portfolyo çalışmaları gibi işe yarar bir değerlendirme olarak kullanılabilir.
                   Ödevlerle Karşı Tutumlar
Öğretmenler ödevlere karşı karmaşık tutumlar bulundurma eğilimindedirler. Olumlu yanlarının tanırken öğrencilerden gelen olumsuz tutumları ve yetersiz performansları da gözlemlerler. Ödevleri takip etmek ve faydalı dönütler vermek öğretmenin zamanının çoğunun alabilir hatta bu okul haricindeki zamanlarına bile uzayabilir.
   -Öğrenciler sınavlara çalışmak, çalışma kitaplarındaki alıştırmaları yapmak, tamamlanmamış sınıf çalışmalarıyla uğraşmak, kelime çalışmaları yapmak ve kompozisyon yazmak gibi görevleri yerine getirirken bunların sıkıcı veya gereksiz olduğunu düşünebilirler. Asıl duruma gelmek gerekirse öğrencilerin derse ilgisini azalması veya bunu bir ceza olarak görmek ödevlerin olumsuz yanlarındandır.
   -Yetersiz şekilde kontrol edilen ödevlerin diğer olumsuz yanları da ihtiyaç duyulan boş zaman eksikliği ve ödevine önem veren kişilerle özensiz yapan kişilerin arasındaki farklılıktır. Bu sorunlar da ödevleri başkalarıyla yapma, kopyalama, ödevi sınıf içinde yapma ya da basitçe gerekli aşamaları tamamlamama gibi kaçınma stratejilerinden kaynaklanır. Sonucunda öğrenciler, öğretmenler, aileler hatta kurumlar arası kargaşa oluşabilir.

 

                          Etkili Ödev
Ödevin etkili olabilmesi için bazı belirli ilkelerin gözlemlenmesi gerekir.
-Öğrenciler ödevin faydasını anlamalı. Öğretmen ödevin hem genel amacını hem de bireysel katkılarını açıklamalı.
-Ödevler birbirleriyle bağlantılı, ilgi çekici, çeşitli olmalıdır.
-İyi bir sınıf içi pratik ödev için de etkili olur. Ödevler zor ama yapılabilir olmalıdır.
- Farklı seviyedeki gruplara farklı ödevler verilmelidir. Bireysel öğrenme yöntemleri de hesaba katılmalıdır.
-Zorluğun yanı sıra zaman açısından da ödevler yapılabilir olmalıdır. Öğretmenler öğrencilerin farklı derslerden de ödevlerinin olduğunu hatırlamalı ve fazla iş yükü olmaması için diğer öğretmenlerle de haberleşmelidir. Öğrenci tarafından düzenli tutulan ve öğretmen ile aile tarafından kontrol edilen ödev günlüğü bu açıdan işe yarar bir araçtır.
-Ödev, müfredat içinde bir bütün halinde nadiren incelenir ama en azından bir düzen içine dahil edilmeli ve ders planlamasında bulunmalıdır.
-Ödevlerde genelde yazılı bir ürüne odaklanılır. Ödevin yapıldığına kanıt olmasının haricinde neden böyle olması gerektiğine dair bir sebep yoktur.
-Öğrencileri destekleyerek fikirlerini dikkate alarak ve kendi görevlerini oluşturmalarını sağlayarak onların katılımları ve motivasyonları arttırılabilir. Öğretmenin ayrıca öğrencilerinin ne kadar boş zamanı olduğunun, evlerinde ne tür imkanların bulunduğunun ve tercihlerinin ne olduğunun hakkında bilgi sahibi olması gerekir. Basit bir anket bu bilgileri sağlayabilir.
-Ödev sınıf çalışmasını desteklemesinin yanında onun yaptığı işi yapmamalıdır. Ev dış dünyadır ve gerçek yaşantıda olan dil kullanımı daha uygundur.
-Ödev verildiğinde bir şekilde değerlendirilmeli ve geri dönüt verilmelidir. Öğretmen kontrolü bazen gerekli olsa da akran değerlendirmesi ve öz değerlendirme öğrenciyi daha bilinçli olması için destekler ve öğretmenin iş yükünü azaltır. Öğrencileri ödev yapmaları için motive etmek sürekli devam eden bir süreçtir, öğrencilere yorum yaparak, sözel ya da yazılı sorular sorarak öğretmen bu süreçle ilgilendiğini göstermelidir.

                                         Ödev Türleri
1-Çalışma Kitabı Temelli Ödevler
Çoğu yayınevinin materyali pekiştirme alıştırmaları, kısa okuma parçaları ve cevap anahtarı bulunduran alıştırma kitapları veya çalışma kitapları içerir. Çalışma kitapları hem okulda hem evde kullanım için uygundur ama sınıfta ve evde neler yapıldığını ayrı olarak belirtmek için evde kullanımı daha iyidir. Arkadaşlar tarafından ve kendi kendine kontrol edilebildiği için mekanik alıştırmalar, okul saatlerinin haricinde yapılır.
2-Hazırlık Gerektiren Ödevler
Öğrencileri ders planına katmanın ve hangi konuların işleneceğinin bilinmesinin faydaları vardır, bu sebeple nadir olarak öğretmenler öğrencilerinden sıradaki üniteyi incelemelerini ister. Bununla beraber daha motive edici olan şey öğrencilerin sıradaki konuyla ilgili fotoğraf, resim, dergi, makale ve nesneler gibi uygun materyaller bulup getirmeleri istenir, böylece derse daha kolay uyum sağlarlar.
3-Kapsamlı Ödevler
Radyo, televizyon, internet veya şarkı gibi yayınlar kullanılarak da dinlenebilen aşamalı hikaye kitaplarının kullanımıyla çok şey kazanılabilir. Bazen ödevlerin yol gösterici olması gerekir, ama öğrenciler zevk için de okumaya, dinlemeye ve izlemeye teşvik edilmelidir. Önemli olan öğrencilerin tecrübelerini sınıfta paylaşmasıdır. Kişisel bir sözlükten veya kelime defterinden destek alarak kapsamlı dinleme ve okuma sırasında öğrenciler işlerine yarayabilecek kelimeleri ve bilgileri toplayabilirler.
4-Yol Gösterici ve Bilgilendirici Ödevler
Sınıf içi çalışmalarında dil yapılarını ve kurallarını öğrencilerden edinmenin yanı sıra onlardan evde de dili incelemelerini ve sonuç çıkarmalarını istemek gibi seçenekler de vardır. Bu hem bilgi paylaşımına hem de arkadaşlar arasında öğretime de destek olur
5-Gerçek Zamanlı Ödevler
Bunlar ödevler, dilin gerçek yaşamdaki haliyle görmesini, dinlenmesini ve kullanımını içermektedir. Dergi okumak, televizyon izlemek, sinemaya gitmek şarkı dinlemek gibi belli aktivitelerdir. Teknoloji, sohbeti ve arkadaşlık ağlarını kolaylaştırırken sadece bir dilin kullanıldığı ortamlarda dahi alışveriş caddesinde yürürken marka ve dükkan isimlerini görmek bile bir dilin zenginliğini ortaya çıkarır. Kapsamlı ödevlerde olduğu gibi öğrencilerin deneyimlerini paylaşması hatta belki bu deneyimleri resmi veya tercihi bir portfolyo içinde barındırması önemlidir.
6-Proje Ödevleri
Belirli bir süreç gerektiren bir sınıf çalışmasına veya bireysel projelere başvurmak iyi bir fikirdir. Bu projeler ders kitaplarındaki konu başlıklarına, bölgesel faaliyetlere, hobilere ve ilgi alanlarına dayanabilir veya bireysel olarak da seçilebilir. Kaynakların nereden bulunacağının belirlendiğinden ve düzenli kontrol gerektirdiğinden dolayı proje sürecinde öğrencilere yol gösterilmelidir. Süreç sonuncunda ortaya çıkan ürün öğrencinin sahiplik iddiasında bulunabileceği önemli bir iş ve bilgi kaynağıdır.
                                             Sonuç
Son olarak internet ile ilgili bir kelime. İnternet, bireysel çalışmaya önemli bir zenginlik sunar şekilde karşımıza çıkıyor. İnternetteki örnekler proje ödevlerini kesinlikle daha eğlenceli ve kolay hale getirir, çok az yaratıcılık ve bilgi gerektirdiği için kopyala-yapıştır özelliği de oldukça kolay bir seçenek olarak görülebilir. Ödevleri e-mail üzerinden toplamanın olumlu ve olumsuz yanları vardır yani, görsel materyaller ararken olduğu gibi, İngiliz bir arkadaşla konuşurken de öğrencileri teşvik etmeliyiz. İncelenmemiş, kontrol edilmemiş ve nitelik açısından belirsiz olan alıştırmaların internette dolaşmasından dolayı hem öğretmenler hem de öğrenciler suçludur. Öğrencilere yol gösterilmelidir bunun için, birçok alıştırma ve aktivite bulunduran “British Council LearnEnglish” ve “BBC Learning Englishsiteleri gibi güvenilir ve diğer sitelerle bağlantısı olan kaynaklar önerilebilir ve kullanılabilir.




           




6 Mart 2017 Pazartesi

Orjinal Metin: https://www.edutopia.org/blog/misbehavior-not-what-it-seems-richard-curwin
Çeviren: Hanife COŞKUN

Davranış Bozukluğu Her Zaman Göründüğü Gibi Değildir        

Sigmund Freud'un söylediğine göre "Bazen, bir puro sadece bir purodan ibarettir." Burada anahtar kelime "bazen"dir. Çünkü bazen bir puro, bir purodan daha fazlasıdır ve davranış bozukluğunda da aynısı söz konusudur. Bazen davranış bozukluğunun sebebi, bariz sebeplerden çok daha farklıdır ve olağan sonuçlardan tamamen farklı bir müdahele gerektirir. Çocukların yaptıkları şeyleri neden yaptıkları konusunda bir tespitte bulunmak hiç de kolay değildir.
Aşağıda kötü davranışlara farklı bir pencereden bakmamızı sağlayacak örnekler sunulmuştur. Bu durumların her birinde düzeltme yollarının zor olduğu kadar teşhisler de zordur. Kronik davranış bozukluğu olan öğrenciler için evdeki durumlarına, davranış bozukluğunun türüne, ne zaman yapıldığına ve diğer yetişkinlere farklı davranıp davranmadıklarına dikkat edin. Bu durumlara verilebilecek en iyi yanıtları uygulamanın, anlatıldığı kadar kolay olmayabileceğini unutmayın.
1. Bazen öğrenciler sizi çok sevdikleri için yaramazlık yaparlar.
Bazı öğrenciler o kadar çok kötü şey yaşamıştır ki diğer insanlarla kendileri arasına bir duvar örebilirler. Simon and Garfunkel’ın şarkısını bilenler bilir. Bu, "Ben bir taşım" sendromudur:
Ve bir taş acı hissetmez
Ve bir ada asla ağlamaz.
Böyle çocuklara yakınlaştıkça incinme korkuları o kadar artar. Bu korku artarken sizi daha çok uzaklaştırmaya çalışırlar. Çocuk sizi itmeye çalıştıkça size saygı göstermediğini ya da sizi sevmediğini düşünmeye başlarsınız. Birçok öğretmen saygısızlık ya da sevilmeme duygusunu hissettiğinde daha yakın bir ilişki kurmaya çalışır. Çoğu öğrenci için bu strateji işe yarasa da bu tür öğrencileri ürküterek sizi kendinden uzaklaştırmak için daha dramatik yollara başvurmalarına sebep olabilir.
2. Bazen öğrenciler, kendinizi kanıtlamanızı ister.
Bazı öğrencilere olayların daha iyiye gideceğine söz verilmesine rağmen olaylar daha kötüye gitmiştir. Koruyucu aile sisteminde aileden aileye sürüklenen çocukların bu şekilde hissetmesi muhtemeldir. Aynı şey, öğretmenleri tarafından aşırı derecede başarıya teşvik edilen ve küçük davranışsal başarıları için ödüllendirilip daha sonra umursanmayan öğrenciler için de geçerlidir. Bazen boşanmış ailelerin çocukları, anne ya da babası tarafından aldatılmış ve tek edilmiş hissederler. Bu çocuklar size güvenmeden önce siz de onlardan vazgeçecek misiniz diye sizi daha da zorlamaya devam edecektir.
Bu iki durum için de en iyi yaklaşım aynıdır. Onlar ne yaparlarsa yapsın, davranışları ne kadar ciddi ya da şiddetli olursa olsun onlara inanın. "Sınıfta yaptığın kabul edilemez bir şey, ama ne yaparsan ben hala senin yanındayım. Senden ümidimi asla kesmeyeceğim ya da sana olan inancımı yitirmeyeceğim" gibi şeyler söyleyin. Bu yaklaşımda iki büyük tehlike vardır:
1.     Gerçekten samimi söylemeniz gereklidir. Neil Postman'ın bir zamanlar söylediğine göre "Çocukların yalan detektörleri vardır." Onlara inanıyormuş gibi yaparak onları kandıramazsınız. Gerçekten inanmalısınız.
2.     Eğer vazgeçerseniz onları yüzüstü bırakan yetişkinler listesine eklenirsiniz. Bu yaptığınız, bir başkasının onlara ulaşmasını daha da zorlaştıracaktır. Bir söz verdiyseniz onu tutmalısınız. Asla pes etmeyin.
3. Bazen öğrenciler sizden fiziksel olarak etkilenebilir.
Özellikle öğrencileriyle aynı yaşlarda olan birçok öğretmen, öğrencilerin onlara âşık olması nedeniyle sorun yaşar. Öğrenciler öğretmenlerinden etkilendiklerinde amaçları karşılık görmek olur. Açıkçası, (bazıları ara sıra denese de) daha romantik bir düzeyde etkileşim kuramazlar. Bu nedenle onlara açık olan tek bir şekilde bağ kurabilirler.
Daha küçük çocuklar, aynı şekilde sonuçlanmasına rağmen bazen öğretmenlerinden farklı şekilde etkilenirler. Öğretmenlerini anne ya da baba olarak görürler. Tahmin ediyorum ki küçük çocukları eğiten sizlerin birçoğuna yanlışlıkla "anne" diye hitap edildiği olmuştur.
Birçok genç öğretmenin bana itiraz ettiğini söylediği çözüm yolu, mümkün olduğunca profesyonelce ve kışkırtıcı olmayacak şekilde giyinmektir; kot pantolon ve onları öğrenci gibi gösterecek şeyler giyilmemelidir. Sade bir makyaj yapmalısınız. Erkekler kravat takarak ya da en azından spor bir ceket giyerek onlara ilgi duymaya başlayan öğrencilerle durumu düzeltebilir. Cana yakın olun ama arkadaş gibi olmayın. Aranıza fark edilebilir profesyonel sınırlar koyun. Onların size karşı olan bu tür duygularını beslemeyin.
4. Bazen öğrenciler fark edilmeyi ister.
Rollo May, Love and Will adlı kitabında kötü bir şeye ilgi duymanın, hiçbir şeye ilgi duymamaktan daha iyi olduğunu söylediğinde basit ama derin bir ifadede bulunmuştur. Bu teori, son zamanlarda öğrencilerin okulda gerçekleştirdiği şiddetin bir kısmını bir ölçüde de olsa açıklamaktadır. Hiç kimse tanınmamayı ya da fark edilmemeyi istemez. Bu tip öğrenciler için davranış bozukluğunda bulunmak, "Beni fark et, ben de önemliyim." dercesine bir bayrak sallamak gibidir. Bu öğrenciler evde, diğer öğrenciler arasında ve öğretmenlerinin çoğu tarafından dikkate alınmadıklarını sıklıkla hisseder.
Bu öğrencilere, onları kapıda karşılayarak, sıklıkla adıyla hitap ederek, tahtada bir problem çözmek gibi akademik görevlere yardımcı olmalarını isteyerek ya da genel olarak onları değerli hissettirerek yardım edilebilir. İsimlerini öğrenin, koridorda selam verin, okul bahçesinde ya da yemekhanede kısa bir sohbet için ara sıra onları bulun.

Yukarıda verilen durumların dördünde de belli duyarlılıklar, oldukça yardımcı olabilir. Akademik performans ya da davranış hakkında yapacağınız olumlu ya da olumsuz yorumları başkaları yokken yapın. "Allen'in oturma şeklini seviyorum." gibi bir yorumla herkesin önünde dikkat çekmeyin. Ne sebeple olursa olsun isimlerini tahtaya yazmayın. Onların durumlarını diğer öğrencilerle ya da diğer ailelerle kesinlikle tartışmayın. Bu öğrencilerin aileleriyle konuşurken çocuğu da aileyi de asla suçlamayın. Kronik davranış bozukluğu olan bu öğrencilerden daha inatçı olun ve onlardan sakın vazgeçmeyin.

12 Şubat 2017 Pazar

BİRBİRİNE BAĞLI 3 EĞİTİM BİLİMİ DÜNYAYI NASIL DEĞİŞTİRİR?

Orijinal metin: https://www.edutopia.org/blog/3-interlocking-pedagogies-can-change-world-emelina-minero
   Çeviren: Mert YAZICI

BİRBİRİNE BAĞLI 3 EĞİTİM BİLİMİ DÜNYAYI NASIL DEĞİŞTİRİR

School 21’de Tarih öğretmeni olarak çalışan Joe Pardoe, “Öğrenciler tam şu an muhteşem işler çıkarabilirler. 20 yıl içinde değil.” diyor.
İlk ve orta dereceli okulların birleştirildiği bu Londra merkezli devlet okulu, Birleşik Krallık Eğitim Bölümü’nden, öğrenci cesaretini ve mukavemetini arttırmak için yaptıkları işlerden dolayı 2015 Karakter Ödülü’nü kazandı. Öğrencilerin sosyal ve duygusal ihtiyaçlarına odaklanarak onlara etkili, konuya ilişkin çalışmalar yapma olanağı sağlayan School 21, öğrencilerinin akademik alanda güzel performans sergilemeleri için gereken becerileri kazandırıyor. 2016’da civardaki diğer okullardan ilköğretim düzeyindeki okuma, yazma ve matematik alanlarında daha üstün performans sergilediler.
Fakat okulun ilgilendiği şeyler sınavlarda başarılı olmanın çok daha ötesinde. Asıl odak noktaları, dünyada iz bırakmak için sesini kullanabilen, kendini bilen dünya vatandaşlarının yetişmesini sağlamak. “Bizim öğrencilerimiz dünyayı şimdi değiştirebilir,” diyerek bu konunun altını çiziyor Pardoe.  “ İşte bu okulun vizyonu bu”.
School 21 liderleri, sıkı bir şekilde bütünleşmiş olan 3 eğitim bilimini müfredatlarına katarak kendilerini bu vizyonu göstermeye adamışlardır:
Mutluluk: Öğrencilerin sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamak.
Sözlü İletişim Becerileri : Öğrencilere nasıl iyi konuşulacağını öğretmek.
Proje Tabanlı Öğrenme (PTÖ): Özgün bir kitleye ürün oluşturmak için anketlerden yararlanmak.
Okul müdürü ve kurucu ortak olan Oli de Botton “ School 21’in amacı öğrenciler için dünyada farklılık yaratacak güzel ürünler ortaya çıkarmaktır” diyor. “Bir an durup düşündüğümüzde, ‘Kişi nasıl güzel eser yaratır?’ diye düşünürüz. İhtiyacınız olan özgüven, direnç ve mutluluk. İşte bu yüzden mutluluk, burada yaptığımız şeyin oldukça önemli bir parçası. Gerçek bir sese ihtiyacınız var. Böylelikle eserinizi anlatırken, bunu şevkle yapabilirsiniz. İşte bu yüzden sözlü iletişim becerisine dayalı bir eğitim programımız var. Ayrıca güzel eser yaratmak için, olağanüstü nihai ürünler için, tutkulu olmanız gerek. İşte bu yüzden proje tabanlı öğrenmeyi uyguluyoruz. Dünyada bir fark yaratan güzel eser, okul pedagojimizin her öğesi ile tamamlanmaktadır. “



SCHOOL 21’de MUTLULUK NEDİR?
Mutluluk, öğrencilerin sosyal ve duygusal ihtiyaçlarını karşılamayı; manevi kuvveti, direnci ve öz farkındalığı oluşturmayı sağlar. School 21 mutluluğu hem ilköğretim, hem de ortaöğretim düzeyinde öğretmektedir.
3. sınıf öğretmeni Amy Gaunt, “ Mutluluk, sözlü iletişim becerileri ile bağlantılıdır.” diyerek açıklıyor. “School 21, çocukların duygularını, düşüncelerini, dünya görüşlerini tartışmaları için bir fırsattır. Öğrencilere farklı şeyler hakkında nasıl hissettiklerini tartışma fırsatı vererek, öğrenmelerinin önündeki engelleri açıklayabilme olanağı tanır. Eğer 'Bunu yapamıyorum çünkü şu oluyor,' diye tespitte bulunabiliyorlarsa, bu onların bu öğrenmeye erişebilecekleri anlamına geliyor.”

SCHOOL 21’de SÖZLÜ İLETİŞİM BECERİLERİ NELERDİRDİR?
School 21’de sözlü iletişim becerileri müfredatı, başlangıç seviyesindeki öğrencilerin bir cümleye başlama ve birisinin konuşmasını dinlerken göz kontağı kurma gibi becerileri öğrendikleri ilk olarak 4 yaşında başlayan öz ve konuşma becerilerini inşa eder. Sınıf arkadaşlarının önünde yapılan resmi olmayan bir konuşmadan, 50 potansiyel işveren için bir sunuma kadar çeşitli ortamlarda ve çeşitli kitlelere konuşmayı öğrenirler. Sözlü iletişim becerileri yapısı, yani dilsel, bilişsel, sosyal-duygusal ve fiziksel farkındalık, her sınıfın içine iyice yerleştirilir.

SCHOOL 21’de PROJE TABANLI ÖĞRENME NEDİR?
Proje tabanlı öğrenme, öğrencilere gerçek dünya izleyici ya da dinleyici kitlesi için bir soru ya da problem çözen bir ürünü oluşturmalarını sağlar. School 21 her dönem proje tabanlı öğrenmeyi ortak bir müfredat, yani güzel sanatlarla birleştirilmiş ders olarak öğretir. Bir Güzel Sanatlar Öğretmeni (tiyatro ya da müzik) bir akademik öğretmenle (tarih ya da matematik) eşleşir. School 21’in ortak kurucularından biri ve idari okul müdürü olan Peter Hyman,  “Burada inanılmaz standartlara ulaşana dek bir işi ustalıkla yapmaya tutkuluyuz”  diyerek bunun önemini belirtiyor. “Burada yaptığımız ürünler için benim karar verme ölçütüm şudur; ‘Bir öğrencinin bu yaşta bunları yaptığına şaşırır mıydım?’” diyerek ekliyor.




ÖĞRENCİ ÇALIŞMALARI NEYE BENZİYOR?
Mutluluğu, sözlü iletişim becerilerini ve proje tabanlı öğrenmeyi birleştirmek; yetenekli, kendini bilen, kendi öğrenimlerini yürütebilen, olağanüstü çalışmalar yaratabilen ve dünyayı yönetebileceğine emin öğrenciler yetiştirir. “Öğrencilerimiz, kendileriyle gurur duyacakları, gerçekten yüksek standartta çalışmalar üretiyorlar.” diyor Hyman.
13 ve 14 yaşlarındaki 9. sınıf öğrencileri, Fransız ve Rus devrimi hakkında oyunlar yazdılar ve yerel tarih dernek üyelerinin ve katılımcı tiyatro* oyuncularının ve yapımcılarının da katıldığı 200’den fazla seyirciye katılımcı tiyatro performansı sergilediler.
7. Sınıf öğrencilerinin Doğu Londra Müzesi’ne gidip, “11 yaşındaki birinin de olağanüstü şeyler yapabileceğini göstererek” halka turlar düzenlediklerini ayrıca belirtiyor Botton. “İlk kez güzel bir şey yaptığınızda, asla arkanıza bakmayın. Artık erişebileceğiniz en yüksek noktayı biliyorsunuz.” diye ekliyor Hyman.



*Katılımcı Tiyatro (Immersive Theatre): İzleyicinin devamlı hareket halinde ve katılımda olduğu tiyatro türü.