5 Mayıs 2016 Perşembe

Gelecek Yıllarda Okul kütüphaneleri Nasıl Olacak?

Çeviren: Esra Şimşek



Halk kütüphaneleri, insanların birbirleriyle yardımlaşarak, gönüllülük esasına dayalı toprağa birşeyler ekip biçmesinden tutun da insanların birbirini tanıması iletişime geçmesi gibi olanakları sunmaya başladığında, bazı okul kütüphaneleri de benzer olarak  olanaklarını genişleterek stratejilerini yeniden değerlendirme aşamasına geçti.
Bir örnek vermek gerekirse, Virginia Charlottesville’ deki Monticello lisesi en uygunu olacaktır. Kütüphaneci Joan Ackroyd, 4 yıl önce oraya gittiğinde, ilkokul ve ortaokul kütüphanelerinde görmeye alışkın olduğu uğraştırıcı, yaratıcı, eğlenceli bir ortamdan çok daha farklı bir ortamla karşılaştı. Ackroyd, “Kütüphane bu şeylerin hiçbirini barındırmıyordu”, “ Oldukça geleneksel, sessiz bir araştırma yeriydi” dedi.
Ackyord bu durumun en iyisi olmadığını düşündü ve O, “ İnsanlar artık kütüphaneye bilgi almak için gelmeli, böylelikle kütüphane insanları farklı sebeblerden ötürü biraraya getiriyor olacak, öğrencilerin sosyalleşebileceği, birşeyler yaratabileceği, işbirliği yapabilecekleri bir yerlere ihtiyaçları var “ dedi.
İlk adım olarak, Ackyord ve o dönemki kütüphaneci arkadaşı (müzik öğretmeni Dave Glover), depo olarak kullanılan yeri bir teknoloji labaratuvarına dönüştürdüler. Sırf yer işgal etsin diye konulan bilgisayarları boş durmaktan kurtardılar  ve muzik oluşturma yazılımı kurdular.
Öğretmenler bu duruma karşı çıktılar, çünkü kütüphane artık sessiz değildi. Öğrenciler bu durumdan memnundu ve risk altında olan birçok öğrenci en sık ziyaretçi haline geldi. Bazıları da Ackyord’ a, okula gelmelerinin tek sebebinin kütüphaneye gitmek olduğunu itiraf ettiler.
Müdür, bu yeni uğraşıdaki potansiyeli görünce, her yaz mekanı kullanan bir şirketten aldığı parayı kullanarak tamamiyle kütüphane yenileşmesine destek olmaya karar verdi. Deneyimli bir kütüphane danışmanı kiraladılar ve küçük müşteriler için dizayn edilmiş kütüphanelerden esinlendiler. Ackroyd, “ Uygun, esnek bir programımız olmalı ve diğer sınıflar içerideyken bile öğrencilerin girmesine izin vermeli” şeklinde konuştu. Ayrıca, “ öğrencilerin bağımsız çalışmalarına olanak sağlayan düzenle yerleştirilmiş bilgisayalarımız ve merkezi bir yerde ise kitap ödünç verme masamız olmalı. Öğrencileri her zaman hoş karşılamak bir tutum meselesidir” dedi.

Kitap koleksiyonu düzenlendi ve öğrenim ve işbirliğine yer sağlamak için raflar bir diğer duvara taşındı. (duvarlar ses tamponu görevi gören camdan duvarlardır  ve katılımcıların kütüphanenin geri kalanını görmelerini sağlar). Eskiden ofis ya da depolama alanı olarak kullanılan yerler öğrencilerin kullanım alanlarına dönüştürüldü. Kütüphane şimdilerde, öğrencilerin etrafta rahat dolaşabilecekleri iskemle ve sandalyeli masaların yanı sıra, rahat modüler oturma koltuklarıyla bir okuma odasına; iki adet muzik atölyesine; 1.HackerSpace ( yüksek kaliteli ekipman barındırır; mikroskop, 3D yazıcı, oyun donanım ve yazılımı, film izlemek için yeşil perde). 2. Maker Space 3D yazıcı barındırır ve eski teknolojinin kaldırıldığı ve diğer materyallerle yeniden düzenlendği beceri odalarında pratik kazandırma görevini üstlenir. Kısacası, Monticello Kütüphanesi Medya Merkezi birlikte öğrenme ortamı haline geldi.
Ackroyd, “ Öğrenciler bu tarz ortamlarda daha üretken bir şekilde çalışıyorlar”, “Bu, odanın ön tarafında bulunan öğretmen ve sıralarında oturan öğrencilerle muhalif bir ilişki değildir. Öğretmenin işini daha kolay ve keyifli hale getirir” dedi.
Ackroyd’ un kütüphaneci arkadaşı, aynı zamanda önceden okulda ingilizce dersi veren Ida Mae Craddock,  “ Kütüphanemiz şimdilerde geleceğin çalışma alanine dönüşmüştür”, “ Buradan mezun olan öğrenciler, bu tarz ortamlarda daha üretken olacaklardır” dedi.
Yeni Bir Kültür Gelişiyor
Yeni bir çevre yeni bir tutumla birlikte geldi. Ackroyd, “ Biz, öğrencilerin zamanlarını kontrol edebilmelerinin dışında, onlara sahiplik hissi vermeyi başardık”, “ Onlar , neredeyse hayata hazırlar ve zamanlarını kontrol edebilmeyi öğrenmek zorundalar, biz şimdi tam anlamıyla akademik bir kütüphane olduk “dedi.
Bunun üzerine Craddock, “ Onların doğal, hayatın içinden bazı sonuçlara ihtiyaçları var”, “ Yetişkinler zamanında işimizi teslim etmediklerinde ne olacak?, Çocukları çok fazla kontrol etmek  ve teslim ettiklerinde onlara hoşçakal demek  işe yaramaz” diye ekledi.
Fakat bu bir gecede olmadı. Değişim bir geçiş süresini gerektirdi. Ackroyd,” Başlangıçta öğrenciler özgürlük deneyimlemek için kütüphaneye geldiler, fakat bu deneyimi akıllıca kullanamadılar”, “ İlk yıl ve hatta ikinci yılın başında öğrenciler, kütüphaneyi artık sessiz olmamaları gereken, eğlenmek için gelebilecekleri bir yer olarak gördüler. Çalışmıyorlardı” dedi.
Fakat şimdi özgürlükle gelen sorumluluğu kabul etme okul kültürüne yerleşti ve yeni öğrenciler çabucak uyum sağladı. Craddock “Nasıl davranacağını etrafındaki insanlardan öğrenirsin”, “ öğrenciler, sosyal öğrenme aracılığıyla birbirlerinden öğrenirler” diye söz etti.
Sonuç olarak ailelerin en büyük korkusu ( atrophy; körelme, ölümden dahi kötü olan yazgı; Craddock’ ın da ifade ettiği gibi) hayata geçmedi. “Körelme ( atrophy) burada başarması oldukça zor, çünkü herşey hareket halinde” diye bahsetti Craddock ve öğrenciler hem kendileriyle hem de birbirleriyle meşguller.
Öğrenciler telefon ve diğer araç gereçleri kullanmakta özgürler, fakat tek başlarına oynadıkları nişan  oyunlarına izin verilmiyor ve kütüphane ülkenin internet filtrelemesini kullanıyor. Eğer bir grup öğrenci bir diğerini rahatsız ederse, öğrenciler duruma müdahale ederler.
Ackroyd, “ Onlara güvendiğimizi biliyorlar ve onlarda bize güveniyorlar”, “ Böylelikle ilişkiyi oluşturuyoruz. Ve sürekli bunu tekrar ediyoruz, içten olmayı deneyin” dedi.
Öğretmenlere Yönelik Bir Kaynak
Öğretmenler, araştırma, malzeme, süre, kişi ya da uzman, biraz kargaşa gerektiren dersleri yapmak istediklerinde, sınıfları aktif tutan “Birlikte Öğrenme” fikrini benimsediler. Craddock, “Hepsi tek bir sonuca çıkıyor”, “ öğretmenler, yaratıcı olmayı, ilginç şeyler yapmayı ve öğrencilerle ilgilenmeyi istiyorlar. Biz onlara bu ortamı sağlamalıyız” dedi.
Öğrenciler, çalışma odasındayken, eksiklerini giderme sürecindeyken ya da staj saatleri içerisindeyken       ( 3.sınıf ve son sınıf öğrencileri yararlanabilir) kütüphaneyi özgürce kullanabilirler. Ayrıca, öğle yemeyi esnasında da kütüphaneyi kullanabilirler ( yemek, içmek serbest) . bazı öğrenciler stajlarını da kütüphane de yapıyorlar, örneğin, danışma da çalışıyorlar ya da malzeme tedarik ediyorlar.
Virjinya Okulu Yönetim Kurulu Birliği, kütüphaneyi “Başarı Camekanları” olarak kabul etti ve diğer kütüphaneciler, kendi uygulamaları hakkında bilgi vermek için Monticello lisesini ziyaret ettiler. Çoğu, istatistik sonuçları yüzünden afalladı; “Birlikte Öğrenme” fikri, ders zamanı dışında yılda 33, 000 ziyaretçiden daha fazla kayıt alıyor. ( okul kaydı 1,104)
Ziyaretçiler, ayrıca , gürültülü ve karmaşık olup olmadığını soruyor. Craddock onlara, “ Evet. Çünkü insanlar gürültülü ve karmaşık. Bu bir sorun değil” diye açıkladı. Hala sessizlik isteyen öğrencilere yer sağlamak için ise, bazı bölgeler belli zamanlarda sessiz yerler olarak dizayn edilmiştir. Ayrıca, öğrenciler sessiz çalışma için ofisi de kullanabilirler. Bu arada, ortak öğrenme ortamının geri kalan kısmı, bu yeni akımı benimseyen kütüphanecilerin de hemfikir olduğu , uğultulu olmasıdır. Craddock, “ Ortamın sessiz olması beni korkutuyor” dedi.

20 Mart 2016 Pazar

http://educationnext.org/the-educational-value-of-field-trips/
Yazanlar:  Jay P. Greene, Brian Kisida ve Daniel H. Bowen
Çeviren: Saniye Kahraman
                                                   
 OKUL GEZİLERİNİN ÖNEMİ
Öğrencileri eleştirel düşünme becerilerini geliştirmek içi sanat müzesine götürme ve daha fazlası…..

Okul gezisi, Amerikan eğitim sisteminde oldukça eski bir geçmişe sahiptir. Onlarca yıldır, öğrenciler tarihi yerlerin, hayvanat bahçelerinin ve tiyatroların yanı sıra sanatı da içeren doğa bilgisi ve bilim müzeleri gibi bir çok kültürel kurumları ziyaret etmek için sarı otobüslere doluştular. Okullar yaşanan aksaklıkları ve giderleri memnuniyetle karşıladılar çünkü onlar kendi eğitim sistemlerinin merkezi olarak bu deneyimleri gördüler: Okullar sadece edebiyat ve matematik becerilerini kazandırmak için değil aynı zamanda kültürün ve sanatın değerini bilen uygar genç kadınlar ve erkekler yetiştirmek için varlar. Daha avantajlı aileler okul saati dışında kendi çocuklarını bu kültürel kurumlara götürebilir fakat, eğer okul daha yoksul öğrencilere bu imkanı sağlamazsa, öğrenciler bu deneyimlerden daha az faydalanabilirler. Devlet okulları, okul gezileri aracılığıyla kendilerini kültürel mirasa ulaşma bakımından büyük bir denge olarak gördüler.

Bugün kültürel olarak zenginleştirilmiş okul gezileri azaldı. Müzeler, okul gezilerinde ani bir düşüş olduğunu belirttiler. Örneğin, Chicago’ da “The Field Müzesi” her yıl 300,000 den daha fazla öğrenciyi ağırladı. Son yıllarda sayı 200,000 e düştü.  2002 ve 2007 arasında Cincinnati Sanat Organizasyonu öğrenci katılımında % 30 oranında azalma olduğunu gördü. Amerika okul yöneticileri derneği tarafından yapılan bir araştırmada , 2010-2011 yılında okul gezisi planlayan okulların yarısından fazlasında azalma olduğuna ulaştı.

 Zenginleştirilmiş okul gezileri, sanat hakkında daha fazla bilgiye, daha fazla eleştirel düşünmeye sahip ve yüksek tarihi empati gösteren genç erkek ve kadınlar haline gelecek öğrencilerin gelişimine katkıda bulunur.
Kültürel olarak zenginleştirilmiş okul gezilerini azalması çok çeşitli nedenlere bağlıdır. Finansal sıkıntılar okulları kıt kaynakları nasıl bölüştüreceği konusunda zor kararı almaya zorladı ve okul gezileri gereksiz bir gösteriş olarak görüldü. Asıl neden ise matematik ve okuma standart testlerinde öğrenci başarısının artması, okulların okul gezileri bırakmasına neden oldu. Bazı okullar , öğrencinin zamanını sınıfta sınava hazırlanmak için harcanmasının daha iyi olacağına inanıyorlar. Okullar okul gezileri düzenledikleri zaman ,kültürel zenginlik sağlamaktan daha çok öğrencilerin test sonuçlarını geliştirmek için çok çalıştıkları zamanlarda ödül olarak gezilere götürmeyi seçiyorlar. Okullar öğrencileri, müze ya da tarihi yerlere değil de eğlence parklarına, sportif etkinliklere ve sinemaya götürüyorlar. Okul gezilerinin zenginleşmeden ödüle bu geçişi , dışarı çıkmaların amacı hakkında öğretmenler arasındaki jenerasyon farkını yansıtır. 2012-13 yılında yapılan bir araştırmada yaklaşık olarak 500' e yakın en az 15 yıldır görev yapan  Arkansan öğretmen okul gezilerinin asıl amacının öğrenme olanağı sunmak olduğuna inanırken , daha az kıdemli öğretmenler asıl amacın eğlence olarak görüyorlar.

Okullar, kültürel olarak zenginleştirilmiş okul gezilerine verilen önemi azaltıyorken, sonuç olarak bir şey kaybedilir mi? Şaşırtıcı bir şekilde ,okul gezilerinin öğrencileri nasıl etkilediği hakkında kesin kanıtlar elde ettik. Burada sunulan araştırma, bir sanat müzesine düzenlenen  okul gezilerinde öğencilerin ne öğrendiklerini ölçmek için tasarlanan ilk büyük ölçekli rastgele kontrollü çalışmadır.
Öğrencilerin oldukça çok şey öğrendikleri kararına vardık. Özellikle zenginleştirilmiş okul gezileri, sanat hakkında oldukça fazla bilgiye, güçlü eleştirel düşünme becerisine sahip, yüksek tarihi empati sergileyen, oldukça yüksek tolerans gösteren, ve sanat ile kültürü büyük bir zevkle tüketen uygar genç adamlar ve kadınlar haline gelecek öğrencilerin gelişimine katkıda bulunur.

Çalışmaların Planlanması ve Okul Gezileri
2011 Kuzeybatı Arkansan da açılan Crystal Bridges müzesi bu çalışma için fırsat yarattı. Crystal Bridges son 40 yılda Amerika Birleşik Devletlerinde  $800 milyondan daha fazla bağış ve 50,000 feet kare sergi alanıyla  inşa edilen ilk en önemli sanat müzesidir. Müze bağışlarının bir kısmı, okul gezileriyle ilgili bütün harcamaları kapsayacak şekilde tahsis edildi. Crystal Bridges okulların otobüs ücretlerini ,ücretsiz giriş ve öğle yemeği sağlama, hatta turda öğrencilere eşlik eden öğretmenler için yardımcı öğretmenlerin ücretlerini temin eder.

 Çünkü tur okullar için tamamen ücretsiz ve Crystal Bridgres daha önceden sanat müzesi olmayan bir yere inşa edildiği için, okul gezileri için yüksek talep var. Bütün okul grupları hemen alışamayabilir. Öyle ki bizim çalışma takımımız Crystal Bridges dan okul gezileri için rastgele atanan personelle çalıstılar. Okul gezileri programının ilk iki sömestiri boyunca, müzeye anaokulundan 12. Sınıfa kadar 38,347 öğrenciyi temsil eden okul gruplarından 525 başvuru alındı. Biz, başvuran gruplar arasında sınıf seviyeleri ve diğer demografik faktörleri benzer olanlardan uygun çiftler oluşturduk. İdeal ve en yaygın uygun çift, aynı okulda bitişik seviyede olabilir. Sonra biz grupları öncelik programını belirlemek için rastgele belirleriz. Her bir grup içinde, hangi adayın tedavi grubunda olacağı ve o sömestirde bir turu ağırlayabilecek ve hangisinin ertelenen turlara sahip kontrol grubunda olacağını rastgele seçeriz.
Tedavi grubu gezilerini aldıktan sonra, ortalama, 3 haftada 123 farklı okulda 489 öğretmen ve 10,912 öğrenci için araştırmayı yönetti. Öğrenci araştırmaları, sanat hakkındaki bilgilerin değerlendirilmesinin yanı sıra eleştirel düşünmenin ölçülmesi, tarihi empati, tölerans ve sanat müzelerine uzun süreli ziyaret gibi bir çok öğeyi kapsadı. Bazı gruplar 8 haftanın sonlarında araştırıldı fakat, uzun süreden sonra bilgi toplamak mümkün değildi çünkü her bir kontrol grubuna kendi işbirlikleri için ödül olarak sonraki sömestir boyunca bir gezi garantsi verildi. Uzun süreden sonra araştırılan gruplar için aşağıda belirtilen sonuçların belirtileri yoktur.

              
8.sınıf öğrencileri,gezide sergi merkezine  girdi: portre, 20. yüzyılın dönümünde kadın resimleri, Robert Henri’nin beyaz tüyler ile siyahlar içindeki Jessica Penn duvarlardan uzağa asılır.

Öğrencilerinden daha önceden görmedikleri tablolar üzerine kısa bir deneme yazmalarını isteyerek, onların eleştirel düşünme becerilerini inceledik. Sonunda , okul gezilerinin öğrencilerin gelecekteki müze ziyaretlerini yapma olasılığını görmek için , müzedeki özel sergiler için bütün öğrencilere aileleri ile birlikte ücretsiz girişi sağlayan kodlu kuponlar dağıtarak, sanat tüketimine ilginin davranışsal ölçümünü elde ettik.

Aşağıda belirtilen bütün sonuçlar, her bir eşleşen çift için karşılaştırma yapan ve öğrencilerin cinsiyetleri, sınıf seviyeleri kontrol eden yordama yönteminden elde edildi. Aday grupların uygun çiftlerindeki öğrenciler dikkate alınırken, aynı olması muhtemel olacağından, biz gözlem yapamayacak durumda olacağız. Standart geçerliliği olan testler, aynı temel kurguyu ölçen sonuçlar olarak, kullanılan çeşitli ölçekleri oluşturmak için araştırma maddelerini kullandığını doğruladı.
Çalıştığımız aracılık ılımlı olanlardan biriydi. Öğrenciler 5 tablo üzerine tartıştıkları ve fikir alışverişi yaptıkları bir saatlik müze gezisine katıldılar. Bazı öğrenciler gelecek resmi gezide boş boş gezmek için serbest oldu , fakat bütün deneyimi yarım günden daha azı kapsadı. Tura giden öğretmenlere eğitici materyaller gönderildi fakat ,bizim araştırma öğretmenlerimiz bu materyallerin sınıfın toplam bir ders saati süresinden daha az dikkat gerektirmesini önerdiler. Tur süresince her bir tablo için söylevi kolaylaştıran müze öğretmenleri ile tartışma ve sadece öğrenciler istediği zamanlarda kısa bir betimleme ve artist ile eserin ismi ötesinde açıklamalarla, daha çok öğrenci merkezliydi. . Bu düzen şimdi sanat müzelerinin okul gezilerinde bir biçimi oldu. Sanat çalışmaları hakkında bilgi veren müze eğitmenlerinin sahip olduğu isteksizlik, müze eğitimi gezilerinden çok az gerçekçi bilgi alan öğrenciler birçok inanç ve yenilikçi öğrenme teorileri tarafından motive edildi.

Sonuçlar:

Gezi detaylarını hatırlama: Bizim araştırmamız, gerçekten öğrencilerin gezilerden oldukça fazla gerçekçi bilgiler aldıklarını gösteriyor. Müze gezisine katılan öğrenciler gördükleri resimler hakkında detayları oldukça yüksek bir oranda hatırlayabildiler. Eastman Johnson ın resmi olan Kampta Spinning Yarns ve Whittling’i gören  % 88 oranındaki öğrenci, köle iş gücüne dayanan şeker fabrikasını yıkmak için akçaağaç şurubunu yapan köle karşıtı kişileri betimleyen resmi araştırmadan haftalar sonra bile  bildiler. Aynı şekilde , Norman Rockwell’in  Rosie the Riveter’ini gören % 82 oranındaki öğrenci , 2.dünya savaşı sürecinde çalışma hayatına giren kadınların önemini vurgulayan tabloyu kolaylıkla hatırlayabildiler.  Thomas Hart Benton’un  Ploughing It Under eserini gören öğrenciler arasında % 79 u, Buhran Döneminin bir parçası olan  fiyat destekleme programından faydalanmak için  kendi ürünlerine zarar veren bir çiftçiyi betimleyen eseri anımsadı. Harlem Rönesans sanat hareketinin bir parçası olan  Romane Bearden’in Sacrifice eserini gören % 70 oranındaki öğrenci  bu eseri hatırladı. Öğrenci merkezli tartışmalarla bu gerçeklerin ortaya çıkarılabilmesi garanti olmamasına rağmen ve öğrencilerin bu bilgileri hatırlamak için herhangi bir özel neden (gezilerle ilgili herhangi bir puan ya da test olmaması )olmamasına rağmen, bu kadar yüksek oranda sosyolojik ve tarihi bilgilerin hatırlanabilmesi etkileyicidir.
Bu sonuçlar, sanatı geleneksek akademik içeriği etkili bir şekilde yaymak için önemli bir araç olduğunu öneriyor fakat bu analiz onu kanıtlayamayabilir. Kontrol gruplarının performansları, bu tablolar hakkında gerçek bilgiyi belirlemede hemen hemen şanstan daha iyidir, fakat onların materyali öğrenme fırsatları yoktur. Müzede gezdirilen öğrencilerin gerçek bilgileri hatırlamadaki yüksek oranı, turların büyük bir etkisi olduğunu gösterdi. Öğrenciler ne gördükleri ve tartıştıkları hakkında önemli detayları hatırlayabilirler.

Eleştirel düşünme: Gezilerinin detaylarını hatırlamanın ötesinde, bir sanat müzesini ziyaret eden öğrenciler üzerinde önemli bir etkiye sahip midir? Bizim çalışmalarımız sahip olduğunu gösteriyor. Örneğin ; Crystal Bridges’inde  okul gezisi almak için rastgele belirlenen öğrenciler, daha sonra  sanat hakkında eleştirel düşünme becerilerinin açıkça kontrol grubundan daha güçlü olduğunu gösterdiler.
    İlk dönemki çalışmalar boyunca, 3.sınıftan 12.sınıfa kadar olan öğrencilere daha önce hiç görmedikleri bir tablo, Bo Bartlett’ in “The Box” ını, gösterdik. Sonra öğrencilerden şu iki soruya cevap bir deneme yazmalarını istedik:  sizce bu resimde ne var ? ve bu resimde sizi düşündürten ne görüyorsunuz? Bunlar müze eğitmenlerinin okul gezilerinde tartışmayı başlatmak için kullandıkları standart sorulardır. Denemenin bütün tanımlanan bilgilerini ayırdık ve eleştirel düşünmeyi ölçmek için Boston’ da Isabella Stewat Garden üzesindeki araştırmacılar tarafından geliştirilen 7 öğeli rubrik kullanan kompozisyonların 2 çeşit kodlayıcısı vardır. Kriter, öğrencilerin denemeleriyle ilgili olan örneklerin sayısına bağlıdır: gözlem,yorumlama, değerlendirme,ilişki kurma, problem çözümü,karşılaştırma ve esnek düşünebilme. Bizim eleştirel düşünmedeki ktiterlerimiz kısaca bu yedi maddedir. Toplamda bizim ekip  3,811 denemeyi puanlandırdı. Bu denemelerin 750 tanesini, , iki araştırmacı   ayrı olarak değerlendirdi. Aynı denemeyi değerlendirenlerin puanları oldukça benzerdi ve bu da bize sanat hakkında eleştirel düşünmenin ölçülmesinde karşılıklı kodlayıcıların güvenilirliğinin oldukça yüksek olduğunu gösterir.
Biz Crystal Bridges’ın bir okul gezisinin standart sapmanın büyüklüğü bakımından eleştirel düşünme becerisi üzerindeki etkisini ifade ettik. Genel olarak, sanat hakkında eleştirel düşünme becerilerini geliştirmek için müze gezisine rastgele seçilen öğrencilerle, kontrol grubu arasında % 9 standart sapma ilişkisini bulduk. Dezavantajlı grup için faydası oldukça fazla ( şekil 1). Kırsal kesimde yaşayan öğrenciler eleştirel düşünme becerilerinde yaklaşık olarak 1/3 standart sapma bir artışa uğradılar. Oldukça fakir okullardaki öğrencilerin % 18 oranında eleştirel düşünme becerilerinde gelişme oldu.

 Eleştirel düşünmede çok fazla yükselme , öğrencilerin yaptıkları denemelerinin bir çoğunu inceleme fırsatlarının olmasından ileri geldi. Gezilere giden öğrenciler, bir resime baktıklarında daha dikkatli, daha farkında ve daha detaylı betimleme yapar oldular.
Sanat çalışmalarını tartışırken ve çalışırken öğrencilerin öğrenmesinde, detaylarla ilgilenme ve dikkatli olma oldukça yararlı bir beceridir ve önemlidir. Ek araştırmalar, sanat çalışmasını analiz ederken ki eleştirel düşünmedeki kazanımlarını, diğer sanat dışı konulara da aktarıp aktaramadığını belirlemeyi gerektirir.

 Tarihi Empati:  Sanat müzelerine yapılan geziler aynı zamanda öğrencinin değerlerini etkiler. Sanat müzesini ziyaret etmek  öğrenciye  çeşitli fikirleri, insanları ,yerleri ve zamanları gösterir. Bu geniş deneyim , büyük değer ve anlam katar. Crystal Bridges in okul gezisi için rastgele seçilen öğrenciler arasındaki ölçümlerde oldukça fazla çıkan tarihi empati ve hoşgörünün etkilerini görüyoruz.
Tarihi empati, farklı zamanda ve yerde yaşayan insanlar için yaşamın ne olduğunu anlama ve değerini bilme yeteneğidir.  Bu tarihi öğrenmenin temel amaçlarındandır çünkü öğrencilere kendi zamanlarına ve yerlerine daha açık bir bakış açısı sağlar.Tarihi empatiyi ölçmek için , öğrencilerin kabul etme yada kabul etmeme seviyelerini ifade edebilecekleri 3 cümlelik bir araştırmamız vardır. 1) ilk Amerikalıların nasıl hissettiğini ve düşündüğünü iyi bir şekilde anlarım. 2) 100 yıl önce hayatın nasıl olduğunu hayal edebilirim ve  3) insanları gösteren resimlere baktığımda bu insanların ne düşündüğünü hayal etmeye çalışırım. Tarihi empatiyi ölçmek için bu ögeleri bir ölçekte topladık.
Crystal Bridges’ın okul gezilerine giden öğrencilerin tarihi empatilerinde % 6 oranında standart sapma artışı oldu. Kırsal kesimdeki öğrencilere yararı daha fazla oldu , % 15 oranında standart sapma oldu. Bu faydayı, tarihi empati ölçeğindeki sadece bir maddeye  odaklanarak açıklayabiliriz.” İlk Amerikalıların nasıl düşündüğünü ve hissettiğini çok iyi anlayabiliyorum. “ cümlesine katılıp katılmadıkları sorulduğu zaman , % 66 kontrol grubuna karşın % 70  tedavi grubu katıldıklarını söylediler. Kırsal kesimdeki katılımcılar arasında , % 62 kontrol grubuna karşı % 69 tedavi grubu bu cümleyle aynı fikirdeydi. Crystal Bridges’daki  Amerika tarihinin farklı zamanlarına ait sanat eserlerinin özellikleri bu tarihi empatinin kazanılmasına yardımcı olmuş olabilir.

Tolerans (höşgörü) : hoşgörüyü ölçmek için öğrencilerin katılıp katılmadıklarını ifade edebilecekleri araştırmada 4 cümle var. 1) İnsanların benimle aynı fikirde olmaması beni rahatsız eder. 2) Sanatçıların Amerikayı eleştiren çalışmalarının müzelerde sergilenmesine izin verilmemeli. 3) Kendi fikrimden farklı fikirler duyduğumda takdir ederim. 4) Bence insanlar aynı konuda farklı düşüncelere sahip olabilir. Gezilerin hoşgörü üzerindeki genel etkisini ölçmek için bu cümleleri tek bir ölçekte bir araya getirdik.

Genel olarak,  öğrenciler sanat müzesi gezisine almak, onların hoşgörüsünü % 7 standart sapmayla arttırır. Eleştirel düşünmede olduğu gibi, dezavantajlı gruplardaki öğrenciler için faydası oldukça fazladır. Kırsal kesimdeki öğrencilerin hoş görüsünde % 13 oranında standart sapmalı artış oldu. Oldukça fakir okullardaysa , % 9 standart sapmalı faydası oldu.

Bu faydayı, hoşgörü ölçeğindeki sadece bir maddeye odaklanarak açıklayabiliriz: ”Amerikayı eleştiren sanatçıların eserlerinin sanat müzelerinde gösterilmesine izin verilmemeli. “ cümlesi sorulduğu zaman, kontrol grubunun % 35 oranında katıldığını söyledi. Fakat sanat müzesi ziyareti için rastgele seçilen öğrencilerin sadece % 32 si katıldı bu cümleye. Kırsal kesimdeki öğrencilerin arasında % 30 tedavi grubuna karşın %34 kontrol grubu sansürlenmeli dedi. Oldukça fakir okullarda % 32 tedavi grubuna karşın % 37 kontrol grubu sansürlenmeli dedi. Bu farklılıklar büyük değil fakat müdahalede hiç yok. Bu değişikler , bir sanat müzesinde yarım günlük deneyimlerden alınan sonuçların tolerandaki gerçekçi gelişimlerini yansıtır.
 Sanat müzelerine ilgi : Belki de okul gezilerinin en önemli sonucu gelecekte kültürel enstitülere dönüşecek öğrenciler arasında ilgiyi geliştirmektir. Eğer müzeyi ziyaret etme eleştirel düşünmeyi, tarihi empati kurmayı, hoşgörüyü ve bu çalışmada ölçülmeyen diğer sonuçları geliştirmeye yardım ederse, öğrenciler için bu faydalar birleştirilebilir eğer yaşamları boyunca aynı sıklıkla olursa. Tek bir ziyaretin etkisi tutarlı olabilir ve devamlılık sağlanamaz, fakat eğer okul gezileri öğrencilerin düzenli müze ziyaretçisi olmalarına yardımcı olursa, bir yaşam boyu zengin eleştirel düşünmeye, tarihi empati kurmaya ve hoşgörüye sahip olabilirler.
Crystal Bridges ın okul gezilerinin öğrenciler müzeleri ziyaret etme ilgilerini nasıl geliştirebileceği üzerine iki yolla değerlendirme yaptık: araştırma ölçekleri ve davranış ölçekleri. Öğrencilerin ilgilerini ölçmek için tasarlanmış araştırmalarda bir takım ögeler vardır:
·         Yetişkin olduğumda sanat müzesini ziyaret etmeyi planlıyorum.
·         Arkadaşlarıma bir sanat müzesini ziyaret etmelerini söyleyeceğim.
·         Sanat müzelerine olan geziler ilginçtir.
·         Sanat müzelerine olan geziler eğlencelidir.
·         Arkadaşların okul gezisiyle sanat müzesine gitmekten hoşlanır mı?
·         Senin ülkende çok müze var mı ?
·         Sanat müzelerini ziyaret etmeyle ne kadar ilgilisin ?
·         Eğer arkadaşların ya da ailen sanat müzesine gitmek isterse, onlara katılmak senin için ne kadar ilginç olur ?
Müzeleri ziyaret eden öğrenciler arasında müzeleri ziyaret etmeye olan ilgi, kontrol grubundakinden oldukça yüksek bir şeklide % 8 standart sapmayla arttı. Kırsal kesimdeki öğrenciler arasında artış % 22 standart sapmayla en fazla oldu. Oldukça fakir okullardaki öğrenciler , rastgele müze ziyareti için belirlenmelerine rağmen kültürel tüketici ölçeğinde % 11 standart sapma olarak puanlandırıldı. Ve azınlık öğrencileri sanat tüketici olmak içinki istekleri % 10 standart sapma olarak belirlendi.
Öğrencilere  “Arkadaşlarıma sanat müzesi ziyaret etmelerini söyleyeceğim.” ifadesine katılıp katılmadıkları soruldu. Tura katılan öğrencilerin hepsinin % 70 ‘i kontrol grubunun ise % 66 sı bu cümleye katıldıklarını söylediler. Kırsal kesimden katılanların arasında % 63 kontrol grubunun tersine, % 73  tedavi grubu katıldığını söyledi. Oldukça fakir okullardakiler ,% 68 kontrol grubuna karşın %74 oranında arkadaşlarına tavsiye edeceklerini belirttiler. Ve azınlık gruplarındaysa, % 67 kontrol grubuna karşın % 72 oranında arkadaşlarına söyleyeceklerini belirttiler.
Özellikle okul gezileri hakkında deneyimi olmayan öğrenciler, okul gezilerine alındıklarında, müze ziyaretine daha olumlu duyguları oluşur.

 Aynı zamanda öğrencilerin okul gezisine katıldıktan sonra, gelecekte de Crystal Bridges ‘ı ziyaret etmek isteyip istemeyeceklerini de ölçtük. Daha önceden hiç bir tura katılmayan ve ilk dönem boyunca çalışmaya katılan ve öğrencilerin hepsine , Crystal Bridges’ de özel bir sergiye ailelerinin de ücretsiz olarak girebilecekleri  bir bilet verdik. Katılanların kim olduğunu belirlemek için kuponlara kodlama yaptık. Kuponlar kodlandıktan sonra 6 ay için geçerliydi. İtfa edilen kuponlar toplandı ve kaç tane yetişkin ve gencin kabul edildiği hesaplandı.dağıtılan bütün biletlerin % 49 unu alan tedavi grubundaki öğrencilere karşın, tedavi grubundan gelen bu özel sergi biletlerini % 58 kişi kabul etti. Başka bir deyişle,  eğer kullanılan biletlerin oranıyla dağıtılan biletlerin oranı aynı olsaydı, tur alan öğrencilerin aileleri % 18 olurdu.
Diyelim ki tedavi grubundaki öğrenciler son zamanlarda ziyaret etti, yine de bu oldukça etkileyici. Kontrol grubu ilk zamanlarda Crystal Bridges’ı ziyaret etmek için meraklıyken ,  müze ziyareti istekleri doymuş olabilir. Crystal Bridges ilk zamanlarda, henüz yeni açılan bir müze olmasına rağmen okul gezisi alan öğrenciler oldukça yüksek bir orandaydı. Okul gezisine katılma, sanat müzesini ziyaret ve belki de başka insanlarla deneyimleri paylaşma duygusunu geliştirir.

Yoksul Öğrenciler
Daha az yaşantıya sahip olan öğrenciler için, Okul gezilerinin faydasının oldukça fazla olması, bizim sonuçlarımızın tutarlılığının bir örneğidir. Kırsal kesimden ve  yoksul okullardan olan öğrencilerin yanında  azınlık öğrencileri , toplam örnekten 2/3 daha fazla kazanç gösterir. Sanat müzesine gitmek için rastgele olarak belirlenen yoksul öğrenciler, eleştirel düşünme, tarihi empati, hoşgörü ve sanat tüketicisi olmada son derece fazla kazançlar elde ederler.
Öğrencilerin kültürel olarak zengin deneyimlerinin az olması, okul gezilerine katılmalarına çok fazla fayda sağlar. Bu açıklamayı desteklemek için bazı doğrudan olan ölçümlerimiz vardır. Bir müzeye ilk kez ziyaretin etkisini ayırt edebilmek için , daha önceden hiç Crystal Bridges ‘ı ziyaret etmemiş kontrol grubu öğrencileri ve gezileri boyunca ilk kez ziyaret eden tedavi grubunu içeren örneklemelerimizi ayırdık. Yoksul öğrenciler olanda olduğu gibi, bu ilk ziyaretin etkisi bütün örneklemeler için aşağı yukarı iki kat daha fazlaydı.
Ayrıca, anaokulundan 2. Sınıfa kadar olan öğrenciler içinde bu örneklemenin başka bir çeşidini uyguladık. Çok küçük öğrenciler hemen hemen daha az kültürel zenginliği olan yaşantılara maruz kalırlar. Çok küçük öğrenciler de, ilk kez ziyaret eden ve yoksul öğrencilerde olduğu gibi çok fazla gelişme elde ederler.
Avantajlı öğrencilerin bir alt grubunu incelediğimiz zaman, çok küçük ya da hiçbir fark bulamadık. Büyük kent ve yoksul okullardan gelen öğrenciler, sanat müzesi gezilerinden bir kaç önemli kazancı yaşadılar.Okullar bu öğrenciler için bu deneyimi yaşama imkanı sunmasa bile ,aileleri bu deneyimleri yaşatma eğilimine yada yeteneğine sahipler. Fakat eğer okullar kültürel olarak zenginleşmiş yaşantısını yoksul öğrencilerinin ailelerine tavsiye etmezse, aileler bu yaşantıyı gerçekleştirmek için daha az çaba harcarlar. Eğer yoksul öğrenciler bu deneyimi yaşamak isterse, okulları onları zenginleştirilmiş okul gezisine götürmelidir.

  Eğitim Politikası Sonuçları
  Kültürel kurumlara yapılan okul gezilerinin önemli ölçüde faydası vardır. Sanat müzesi okul gezileri  için rastgele seçilen öğrenciler , bilgilerini , eleştirel düşünme becerilerini , güçlü tarihi empati  gösterme , yüksek tolerans geliştirme , gelecekte de sanat müzelerini gezme alışkanlığını kazanma  becerilerini geliştirmiş olurlar. Eğer okullar bu gezileri keserse ya da daha az zenginleştirilmiş  yerlerle değiştirirse, bu önemli eğitim fırsatı kaybedilir. Özellikle  kültürel olarak zenginleştirilmiş  okul gezilerinin düzenlendiği yoksul öğrenciler için oldukça önemlidir.

Bir sanat müzesine yapılan okul gezilerinin etkisini belirleyen ilk  ve geniş ölçekli  araştırması, hayırseverlerin, eğitim politikası hazırlayanların, öğretmenlerin  okul müdürlerinin görüşlerini canlandırmasına yardımcı olmalıdır. Eğitim politikası hazırlayanlar, öğrencilerin kültürel kurumlara götürülmesinde, okullar uygun eğitim rehberi ve yeterli kaynaklara sahip olup olmadığına karar verirken bu sonuçları düşünmelidirler. Okul müdürleri, bu geziler için zamanını ve kaynaklarını kullanıp kullanmayacağına karar verirken bu sonuçları düşünmelidir. Ve hayırseverler kaliteli eğitim programıyla bu kültürel kurumların yeniden yapılmasını ya da yeni yerler yapılıp yapılmayacağına karar verirken bu sonuçlara ağırlık vermelidir. Eğitimden sadece iş başarısı beklemiyoruz, aynı zamanda özgür düşünme yeteneğini takdir eden uygar insan olmak için kendini geliştiren bireyler istiyoruz. Okul gezileri bu amaçları gerçekleştirmek için önemli bir araçtır.

Not:  Jay P. Greene, Arkansan Üniversitesinde eğitim reformu profesörüdür. Brian Kisida kıdemli araştırma görevlisi ve Daniel H. Bowen doktora öğrencisidir.


29 Şubat 2016 Pazartesi

Pozitif ve Güvenilir Bir Sınıf Ortamı Yaratma

http://www.edutopia.org/blog/building-positive-trusting-classroom-jose-vilson

Pozitif ve Güvenilir Bir Sınıf Ortamı Yaratma
Yazan: José VILSON

İnanın ya da inanmayın, okulun ilk gününden önce biraz korkum vardı. Bütün yaz, müfredatımı hazırlamış, ders planlarımı yeniden gözden geçirmiş, öğrencilerime vereceğim emeği derinlemesine düşündüm, ve bol miktarda mesleki gelişim eğitimi aldım (özellikle fen bilimleri ve matematik entegrasyonu hakkında). Hatta, uyumaya gitmeden birkaç saat önce Facebook’ a şunu yazdım: "Daima okulun ilk günü öğrencilerle kendimi gergin hissetmişimdir. Sadece onlardan korktuğum için değil, fakat onlar için doğru olanı yapmak istediğim için de.”  En iyi şekilde çabalamama rağmen, hep daha iyisini yapabileceğimi hissetmişimdir. Sonra, okulun ilk gününde bir önceki öğrencilerimin birinden, ben de dahil olmak üzere, öğretmenlerini ne kadar özlediğine dair bir kısa mesaj aldım.

Bu bana hatırlattı ki, bazı hatalarıma rağmen geçen sene birkaç iyi şey yapmışım, ve bu güçlü yanım geçen sene okuttuğum her öğrencinin üzerinde bir imza olmaya devam edecek.  Tanıdığım öğretmenlerin çoğu öğrencileriyle olumlu bir bağ kurmak istiyorlar ama çoğu zaman bunu nasıl yapacaklarını bilmiyorlar ya da onların sessizliğini ve itaatkarlıklarını onların derste öğrendikleri anlamına geldiğini inanıyorlar. Öğrencilerle bağ kurmak, onlara öğrenmeleri için bir kapı açmak, sizin söylemek zorunda olduklarınızı söylediğinizde onların anlayışlı olmalarını sağlamak kadar derse katılabilmeleri için onlara güven vermek demektir.  
İşte farkına vardığım olumlu yanlar:

1)  "Yanlış" kelimesini nadiren kullanın.
Öğrencilerin, ne kadar saçma olursa olsun, derste yorum yaptıklarında veya soru sorduklarında istim düdüğünü çalmayacağınızı bilmeye ihtiyaçları vardır. Eğitim öğretim yılına onların hatalarını ve kuşkularını kabul ederek başlamak onları ve onların öğrenme tarzlarını tanımaya başlamak demektir. Ayrıca, zaten yıllın geri kalan zamanında onlara soruları nasıl cevap vereceklerini göstereceksiniz.  Sınıfta kullanılan  “yanlış” kelimesi, doğaçlama olarak söylenen “Sen bunu başaramazsın.” kalıbına çok benzer. Bu kelimeyi kullanmak işe yaramaz ve çoğunlukla öğrencilerin ileride derse katılmalarını engeller. Öğrencileri “Hatalı olabilirim veya olmayabilirim” diye düşünmeye sevk etmeden cevabın doğru olmadığını söylemenin o kadar çok yolu var ki.

2) Tartışmalarınızı dışarıda yapın.
Biz öğretmenlerin sınıf içerisinde öğrenci ile mütemadiyen tartışmakla kazanacağı hiç bir şey yoktur; fakat kaybedeceği çok şey vardır. Aşırı durumlarda bile, öğrenciyle birkaç saniyeden daha fazla tartışmak yetişkinlere öğrenciye olduğundan daha kötü görünür. Bunun yerine öğrenciyi dışarıya çıkartın ve tartışmanızı orada yapın. Sonra, onu dışarı çıkardığınızda, şikayetini seslendirmesine izin verin. Bizim çoğu zaman, hata bizde olduğu zaman bile neden böyle davrandıklarına dair fikrimiz yoktur. Problemini seslendirir seslendirmez, ona ciddi ve olumlu bir şekilde sınıfta olması gereken davranışı hatırlatın. O, sakinleşir sakinleşmez, sınıfa dönmesine izin verin, araya mesafe koyun , ve ders  anlatmaya devam edin.

3) Yerinde olumlama da işe yarar.
Bugünlerde mesleki gelişim alan öğretmenlerin çoğu size doğrudan olumlu geri-dönüt vermemenizi söyler, bir dereceye kadar buna ben de katılıyorum. Hiçbir öğretmen devamlı olumlamaya ihtiyacı olan bir öğrenci istemez, çünkü bu şekilde asla  öğrencilerde  asla öz  yeterlilik sağlayamazlar. Bu yüzden bizden hızlıca bir baş sallama ya da “Doğru yoldasın!” gibi bir önermede bulunmamamız istenir.  Hatta çok sık olamamakla beraber, öğrenci kötü bir gerginlik yaşamışsa ya da kendilerini derin bir kızgınlığa kapatmışlarsa, hızlı bir "Evet, kesinlikle haklısın" ya da sırtına hafifçe vurmak , onu doğru zihinsel duruma geri taşıyacaktır. Öğretmenler olarak öğrencimizin fazladan desteğe ihtiyacı olup olmadığını doğru okumak zorundayız. Bunu ne zaman sınıfta kullandıysam, derste sabah espressosu etkisi yarattı. Bunu yine yapacağım.
Öğretmen olarak yaptıklarımın çoğu benim okulların nasıl islemesi gerektiği ve kendi sınıfımdaki sınıf yönetimim hakkındaki çekirdek inançlarımla örtüşür. Böyle bir ortam inşa etmek için daha fazla öneriniz olabilir, olmalıdır da. Biz eğitimciler daha iyisini gerçekleştirebiliriz, özellikle okulun onlara hiçbir şey önermediğini düşünen öğrenciler için. Bunun en iyi yolu her gün hizmet verdiğimiz genç insanlarla bağ kurmaktır.
Çeviren: Banu Mutafcılar



20 Şubat 2016 Cumartesi

Tabletler Dışarı, Hayal Gücü İçeri:Teknolojiden Kaçınan Okullar

Çeviren: Bilal Ali TELCİ


Silikon vadisinde çalışan ebeveynler, çocuklarını görünürde hiç bir bilgisayarın olmadığı okullara gönderiyorlar -ve belli ki yalnız değiller.






Silikon vadisinin kalbi teknoloji devleri Google, Apple ve Yahoo’nun çalışanlarının çocuklarını gönderdikleri 9 derslikli bir okuldur. Fakat Amerikanın dijital kalbinde konuşlanmasına rağmen ortalıkta hiç bir iPad,akıllı telefon veya ekran bulunmuyor.

Bunun yerine Waldorf okulu yarımadasındaki öğretmenler sınıfları güncel elektronik
aletlerle doldurma telaşına zıt el becerileri pratiğine dayalı, ampirik öğrenmeyi tercih ediyorlar.

Fakat gerçek şu ki teknolojiyi öncüleyen şirketler için çalışan ebeveynler bilgisayarların

eğitimdeki değerini sorguluyorlar mı? Yüksek teknolojili sınıfların çağ ötesi rüyası
gelecek jenerasyonda en iyi uğraş olacak mı ?

Organisation for Economic Cooperation and Development (OECD) tarafından yapılan

uluslararası bildiri bilgisayarlara ciddi miktarda yatırım yapan eğitim sistemlerinin uluslararası öğrenci değerlendirme programı ( Pisa ) testlerinde okuma,matematik ve bilim sonuçlarında kayda değer bir gelişme göremediklerini belirtmiştir. OECD eğitim müdürü, Andreas Schleicher ‘’ Doğu Asya’da olduğu gibi en iyi performans veren eğitim sistemlerine bakarsanız, onlar sınıflarında teknoloji kullanma konusunda oldukça ihtiyatlılar ’’demiştir.

‘’Tabletleri ve bilgisayarları sık sık kullanan öğrenciler onları kısmen kullananlara nazaran
daha başarısız olmaya eğilimliler’’ diye eklemiştir.

İngiltere’de incelenmiş diğer bildiriler sosyal medyanın gençler üzerindeki potansiyel

olumsuz etkilerini ve cep telefonları ve tabletlerin kullanımıyla ilişkilendirilmiş sınıf içi rahatsız edici davranışları kaygıları arttırmaktadır.

Association of Waldorf Schools of North America sosyal gelişim ve yardımlaşma

başkanı Beverly Amico, bu durumu onların yaklaşımlarının ‘’çocukların en iyi nasıl
öğrenecekleri hakkında zamanla kendini kanıtlamış doğruları’’ kullanması olarak açıklar.
Öğretmenler öğrencileri, müfredat konularını onlara bilgiyi tablete indirerek tüketmektense boyama ve çizme gibi sanatsal aktiviteler yoluyla açıklayarak,öğrenmeleri için cesaretlendirmektedirler.

Örneğin, 4.sınıf öğrencileri için normal bir ders norveç mitolojisi hakkında efsanelere göre

kendi resimlerini çizerek öğrenmelerini, problem çözme matematik becerilerini örgü yoluyla edinme veya modern bir dili yakalama oyunu ile pratik yapmayı içerebilir.

Amico bu daha yaratıcı eğitim yaklaşımının derslere hayat getireceğini ve öğrencilere

perdeden bir dizi resimleri göstermekten daha etkili olacağının üzerinde durmuştur.

O ‘’ dersler yalnız çocuğun eğitiminin değil aynı zamanda onları bireyler olarak önemseyen

insan davranışlarıyla verilir’’ demektedir. ‘’ Sınıfta çocuk olarak ne hatırlıyorsun ? Bu
genellikle bir eğitim gezisidir, laboratuvar’da ellerini kirletmektir yada güzel bir hikayedir. Bunlar seninle birlikte 50 yıl sonra da kalacak şeylerdir’’.

Waldorf sınıfları aynı zamanda doğal tahtadan sıralar ve bitkilerle öğrencileri rahat ve

konforlu hissettirmek için dizayn edilmiştir. Amaç dikkat dağıtıcı elektronik medyayı çıkarmak
ve ders sırasında öğretmen ve öğrencileri arasında daha güçlü bağlılığın teşvik edilmesidir.
Amico dijital endüstride çalışan ebeveynlerin çocukları için düşük teknolojili ve teknolojisiz eğitimi seçmelerinin nedenlerinden birinin de bunun onlara bir çok iş verenin de arzuladığı yenilikçi düşünme becerilerini öğrettiğini iddia eder. O teknolojiye erken yaştan alışmış öğrencilerin kalıpların dışında düşünme ve problem çözme yeteneğinde eksik olduklarını da ekliyor.

London Acorn okulu başkanı Sarah Thorne sınıfta teknolojiyi sınırlandırma veya kaldırmanın 
öğrencinin ilerideki istihdam edilebilirliğinin üzerinde olumsuz etkisi olacağı varsayımını sorgulamaktadır.

Londra Morden’de ki 12 yaşından küçük öğrencilerin tatillerde dahi akıllı telefon ve

bilgisayarları kullanmaları ve her zaman televizyon filmlerini izlemeleri yasaklanmıştır.
Okulun dünya görüşü elektronik aletlerin çocuğun gelişiminde öğrencilerin 12 yaşında
bastıkları zaman televizyon izlemeye daha sonra yalnızca önce aileleri tarafından izlenmiş
belgeselleri izlemeye izin oldukları ‘’ kademeli bütünleşmedir’’. 14’lerine kadar filmleri
izleyemezler; internet 16 yaşından küçük herkese evde veya okulda tamamıyla yasak ; ve
bilgisayarlar 14 yaşından büyükler için yalnızca müfredatın bir parçası olarak kullanılabilir.

Kulağa zalimce gelebilir fakat Thorne sınıfta teknoloji kullanımına daha dikkate alınmış
yaklaşımın öğretmenlere öğrencileri idari karar verme,yaratıcılık ve konsantrasyon becerileri gibi temel becirelerde geliştirmeye yardımcı olur bunların hepsi bir iPad 'e dokunma veya Excel programında elektronik çizelge tamamlama becerisinden çok daha önemlidir. Bunun yanı sıra Thorne teknolojinin çoğunun günümüzü zayıflattığını yarın ise ilkel olacağını eklemiştir.

O ‘’Okul bir öğrenme yolculuğu ve onu mümkün olduğunca karışık, zengin ve ilgi çekici

kılmak istersin. Anlık bilgideki problem şu ki kolaylıkla A’dan B’ye varabilirsin ve gerçek
yaşamı yansıtmayan cevaplar bulabilirsin’’ der.

‘’Sınıftaki konsantrasyon açısından çok az sohbete eğilimliyiz çünkü onlar öğrenmeleri ile

meşguller. Okulumuzdaki çocuklar çalışmalarında oldukça dikkatini vermiş bir haldeler ve bu nedenle biz onlara bunu yapabilmeleri için o aralığı veriyoruz.’’

Thorne kısıtlamalar hakkında öğrencilerden gelen geri dönütlerin olumlu olduğunu iddia

ediyor; genç öğrenciler oyun oynama fırsatından keyif alıyorlar ve hatta düz okullardan geçiş yapan gençler daha mutlu olduklarını itiraf ediyorlar.

Teknoloji kullanımını kısıtlamak 21.yy öğretmenleri için aynı zamanda akıllı tahta ve

bilgisayarlar benzerlerinin sağladığı kaynağa ve bilgiye kolay ulaşım için kullanılmış zorlu bir iştir.

‘’Bu zor bir iş’’, dijital aletlerin sınıfa yalnızca öğrenciler ortaokul çağına ulaştıktan sonra

tanıtıldığı Steiner Academy Hereford ‘da sınıf öğretimi olan Ian Young itiraf ediyor. Bütün
bunlara rağmen öğrenmede sınırlı bir rolleri var. Okulun idari başkanı Sylvie Sklan’a göre bu dünya görüşü dijital aletlerin yaratıcı düşünceyi, hareketi, insan iletişimini ve dikkat süresini engelleyen düşünce tarafından bildirilir ve küçük çocukların eğitiminde hiç bir yeri yoktur.

Tekrar, çocuklarla oynama ve sanatsal aktiviteler yoluyla öğrenmek için teşvik edilir.
Young onlar dersleri gerek resimli kitaplar veya sessiz okuma gibi farklı bir aktivite
karışımlarıyla tamamlayarak dikkatlerini canlı tuttuklarını ifade ediyor.

O ‘’ Kesinlikle dersi nasıl vereceğin konusunda daha fazla yaratıcı olmalısın’’diyor. ‘’Onlara 
güdü vermek için sesinle daha çok çalışmalısın, gerek sesli gerek sessiz olsun. Neyin geleceğinden onları ilgili tuttuğuna emin olmalısın. Marifet budur.

O ‘’ Öğretmek iletişim ve etkileşim ile alakalıdır.Bu genç yaşlarında çocuklara makineler

yoluyla öğreterek onlara iyilik yaptığımızı düşünmüyorum’’ diye ekliyor.

14 Şubat 2016 Pazar

Rehber Konumdaki Öğretmen Üst-Bilişi Artırıyor



Çeviren: Gökberk Bilgin

Metnin orijinali için tıklayınız




Bir öğretmen olarak, dersinizin ve materyallerinizin nasıl olabildiğince ilgi çekici ve ulaşılabilir olmasına uğraşırsınız? Bildiğiniz konu hakkında ve onu nasıl öğrendiğiniz hakkında düşünürsünüz. Ve bunlar yetmezmiş gibi, ne olursa olsun (öğle yemeği sonrası, yaklaşan balo ya da ikinci sınıf öğrencileri arasında çıkan son sosyal medya skandalı), konunuzun öğrencilerin ilgisini nasıl sürekli tutacağı ve nasıl ilgi çekeceği üzerine çalışırsınız. Tüm bu düşünce bir derse sığar ve yine de geri kalmış ya da dersten kopmuş öğrenciler vardır. Çok sıkı çalışmak ve hala her öğrenciye ulaşamamak can sıkıcı olabilir. Ve kendiniz dışında suçlayacak kimse yok-- Sınıfın en iyi şekilde öğrenmesi için uğraşıyorsunuz.



2005’te Ulusal Bilim Akademisi öğrenme hakkında bildiğimiz her şeyi ’’Öğrenciler Nasıl Öğrenir’’ adlı bir bildiride yeniden inceledi. Bu 600 sayfalık bildiri, UBA’nın verimli öğrenmenin anahtarı olarak betimlediği bir kelimede sonuçlandı: Üst biliş.
Üst biliş (ya da düşünme hakkında düşünmek), tüm verimli öğrenme arkasındaki itici gizli güçtür. Eğer öğrencilerinizin olabildiğince çok öğrenmesini istiyorsanız, üst biliş miktarını artırmalısınız. Bu oldukça basit bir eşitlik.

Tek problem, çoğu sınıfta üst bilişin sadece öğretmenleri terfi ettirme üzerine kurulu olmasıdır. Başarmak için öğrencilerin düşünme şekli (Ne biliyorlar?, ilgilerini ne canlı tutar) kadar, kendi düşünme yöntemimiz üzerinde de (Nasıl öğrendim?, Bunu daha önce nasıl öğrettim?, başarılı olup olamadığımız) düşünmeye ihtiyacımız var. Yine de, öğrencilerinizin konudan uzaklaşması, ilgisinin kesilmesi ve sizin materyali onlar için basitleştirmenizi beklemeleri oldukça kolaydır. Siz ‘’ben sizin tüm fitness hedeflerinizi gerçekleştirmenize yardım edeceğim. Şimdi arkanıza yaslananın ve ağırlıkları kaldırışımı seyredin’’ diyen bir kişisel eğitmensiniz. Öğretmek zor bir iştir-- ilginiz sürekli yüksek ve onu nasıl geliştireceğinizi bilmeniz gerek. Bu kesinlikle uzman bir öğrencinin yapacağı şeydir. Bu yüzden bilginizi paylaşın! Eğer öğrencilerinizin gerçekten daha iyi olmasını istiyorsanız, onların sizinle aynı yolda yürümesine izin verin.

Eric Mazur’un yapmak istediği de tam buydu. Harvard’da bir fizik profesörü olarak, dünyadaki en eğitimli lisans öğrencileriyle çalışırken, onların bilgi eksikliğini fark etmesi oldukça şaşırtıcıydı. Mazur, onları daha fazla düşünmeye zorladı, böylece öğrencilerin bir birlerine bir şeyler öğretmelerini sağladı. Değişim hayret vericiydi. Onun akran öğretimli yaklaşımı öğretmenin dersini teknoloji materyallerle zenginleştirmesi (flipped classroom) hareketi ortaya çıktığından beri vardı, ve araştırmalar bunun istikrarlı bir şekilde geleneksel tabanlı işlenen derslerden daha iyi bir sonuç çıkardığını gösteriyor. Şüphesiz! Öğretmenin dersini teknoloji materyallerle zenginleştirmesi-- üst biliş dengesini öğrenciye doğru değiştiriyor. Biz öğrencilerimizi mümkün olduğunca çok düşünen bireyler yapmak istiyoruz, bu yüzden en başarılı öğretmenler öğretmekten ‘’kaçınırlar’’.

Yön Değiştiren Sorumluluk

Bu taktiği kişisel seviyede başarılı bulduk. 10 yıl önce, tam zamanlı öğretmenliğe başladığımızda, öğrencilerimize yardım edebilmek için her şeyi kendimiz yaptık. Onların anlayıp başarılı olduğundan emin olmak bizim işimizdi. Yakın zamanda, öğrencilerimize en çok zarar veren şeyin onlara yardım etme isteğimiz olduğunu fark ettik. Her şeyi yapabileceğimizi biliyorlardı, bu nedenle kendileri adına uğraşmayı bıraktık. Nihayet eğitim dönemine geri döndük. Bir öğrenci bize bir şeyin nasıl yapıldığını sorduğunda, bilmezlikten gelip: ‘’Bilmiyorum, belki de araştırmalısın’’, bir diğeri sorduğundaysa ‘’Hmm çok ilginç, nasıl bulabiliriz?” diyorduk. Öğrenci tekrardan kitaba döndü. Birkaç oturumun ardından öğrenciler cevaplamamız için soru sormayı bıraktı-- zaten anlamaya yol açan davranışların tümünü biliyorlardı.

Öğrencilerin bu değişime merakı olup olmadığı sadece şans işiydi, çalışmalarımıza bilimsel edebiyat alanında başladık, ve tablo hızlıca netlik kazandı. Günümüz öğrencileri inanılmaz kaynaklara sahip-- ve beceri eksikliğiyle başarı dertte. Hiç açmadıkları yepyeni kitapları var. Dünyanın bilgisine tek tıkla ulaşabiliyorlar, ama bunu bilmedikleri şeyleri araştırmak için kullanmıyorlar. Sınıf derslerinin ardından, her yerde öğrenciler-- kültürel veya sosyo-ekonomik geçmişine bakılmaksızın-- öğrencilerin öğretmenden bilgi elde etme beklentisini içselleştirmişti. Bu temelde, onların öğrenmesiyle yükümlü insan fikrinin gerçek anlamı, “onlardan başka biridir’’. Ve bu büyük bir problemdir çünkü hiç kimse öğrenmemizden sorumlu olamaz.

Ne kadar eğlendirici ders yapsanız da, öğrencilerinizin dikkatini çekmeyebilir. Onların sadece bunu yapması, bizi öğrencilerin iyi öğrenemediği ya da ilgisini çekemediğimiz, bunun da öğretmenin hatası olduğu fikrine yönlendirir. Nörobilim perspektifinde bakıldığında, bu düşünce sadece bir hatadır. Öğrencilerin çoğundaki düşünme ve sorun çözmedeki aceleci hareketleri bu fikri güçlendirir. Tecrübelerimize göre, bu bakış açısı Amerika’nın öğrencilerine büyük ölçüde zarar vermiştir. İyi bir eğitim, sizin yerinize düşünen bir öğretmenden gelmez. Size kendiniz için düşünmeyi öğreten (hatta iten) öğretmenden gelir.

Rehber Konumundaki Öğretmen

Elbette, kendini için düşünmeye zorlanmak başta sinir bozucu ve duygusal anlamda rahatsız edici olabilir. Ama, geleceğin iş gücünde kendi kendilerine başarıya ulaşma yeteneklerinin gelişmesini istiyorsak, Amerika’nın çocuklarına mücadele etmeleri için izin vermemiz gerekir. Ve, neyin başarılı bir öğretmen yapacağının daha kapsamlı bir örneğine ihtiyacımız olduğu anlamına gelir. Hepimiz ders boyunca hiçbir şey yapmayan öğretmenlerin korkutucu hikâyelerini duymuşuzdur, fakat gerçek, kendilerinin bir şeyleri düşünerek bulmasına olanak sağlamayan öğretmenlerin çok yardım etmediğidir. İyi bir öğretmen mümkün olduğunca çok öğretmez. İyi bir öğretmen bir şeye nasıl düşünerek ulaşılır davranışını şekillendirirken olabildiğince az şey öğretir. Muhtemel hedefinizin ders boyunca öğrencilerinizin olabildiğince çok düşünmelerini sağlamanız olduğu apaçık görülüyor. Fakat bu durumda, ‘’düşünmek’’ gerçek anlamda, materyal hakkında düşünmek artı nasıl saklanır, ortaya çıkarılır, anlaşılır ve nasıl üzerine inşa edilir demektir. Düşünmeyi nasıl sürekli olarak iyileştiririz anlamı çıkar.

Her öğretmenin sınıfını görsel, teknolojik materyallerle zenginleştirme imkanı olmayabilir, fakat öğrencilerinizi daha fazla üst bilişe doğru yönlendirebileceğiniz birkaç basit ipucu var:

      Her ders süresince en az bir kez öğrencilerin sorularını yanıtlamayı reddedip, onları cevabı araştırmaya yönlendirmek,
      Test, düz yazı ya da bir ev ödevinde hatanın tam olarak nerede olduğunu göstermek yerine kaç hata olduğunu söylemek ve onların, hataların her birini bulmaları için mücadele etmesini sağlamak,
      Bir ders saatini planlamalarına ve işledikleri dersi kaydetmelerine izin verin. Bir şeyi öğrenme yeteneği, onu anlayıp anlamadığımızı açık ara test etme şeklidir.(Ve yaptığımız şeyi değerlendirmeleri için daha hızlı bir yöntem yoktur).
      Yaptığınız bir testin ardından aynısını bir kez daha verin, fakat ilk olarak öğrencilerin verdiği yanlış cevaplarla doldurun. öğrenciler bu testi değerlendirip düzeltmeleri yaptıkça,(bu veriler öğretmenlerce saklanır) sadece bir işi yapmak için gereken doğru yolu değil, aynı zamanda neden birilerinin belirli hataları yapabildiğini düşünmeleri gerekecektir.

Öğrencilerinizin düşünme şekilleri hakkında ne düşünüyorsunuz?



6 Şubat 2016 Cumartesi

Hayatın Yeni ve Radikal Ütopyası: Gabriel Garcia Marquez’in Nobel Ödülü Kabul Konuşması



Çeviren: Hanife TOP
(Yazarın kendi sesinden kayıt da linki verilen sitededir.)





Dünya için asalet dolu yüce bir vizyon “ kimsenin diğerlerinin nasıl öleceğine karar vermeyeceği, sevginin doğruluğunun kanıtlandığı ve mutluluğun mümkün olduğu.”

         8 Aralık 1982’de, yıllar sonra yazar olarak beklenmedik başlangıcı, Nobel Edebiyat Ödüllerinde ödüllendirildi. Yaşam boyu öğrenmenin geç anlaşılan önemi ile İsveç Akademisinde dikkatleri üzerine çekti ve Latin Amerika’nın Yalnızlığı başlıklı harika kabul konuşmasını yaptı. Belgenin İngilizce çevirisine daha sonra, tüm insan davranışlarını etkileyen dört istek ile Bertrand Russel ve sanat, yazı ve yaratıcılığın doğası ile Nobel Edebiyat Ödülünü alan en genç kadın Pearl S. Buck’ı bizimle buluşturan "Yazıda Nobel Yazarları" adlı vazgeçilmez kitapta yer verildi.


         Garcia Marquez’in ölümünden kısa süre sonra Teksas Üniversitesi’ndeki Harry Ransom merkezi – gururla desteklediğim edebi mirasın alışılmışın dışındaki kalesi- arşivini edindi. Hazine koleksiyonunun arasında Nobel Ödülü konuşmasının orijinal kaydı yakın zamanda bilimadamlarının erişimine sunuldu. İnsanlığın en büyük yazarlarından birini kendi kulaklarıyla, insan sesinin en samimi aracı vasıtasıyla duymak nadir ve göz alıcı bir armağandır. Metnin çevirisi aşağıdadır, lütfen tadını çıkarın...

Macellan ile dünya çevresindeki ilk seyahate çıkan Floransalı denizci Antonio Pigafetta Amerika’nın güney toprakları vasıtasıyla kesin doğrulara bakmaksızın hayalgücünün girişimi üzerine yazdı. İçerisinde göbekleri sağrılarında olan domuzlar, eşlerinin arkalarına yumurtalarını seren dişileri olan pençesiz kuşlar ve durgun, kaşığa benzeyen dilsiz pelikanları andıran kuşlar gördüğünü kaydetti. Kafası ve kulakları katır, gövdesi deve, bacakları geyik ve kişnemesi atı andıran gayrimeşru bir hayvan gördüğünü yazmıştır.

Patagonya’daki ilk yerli karşılaşmasında ayna ile karşı karşıya gelen bir yerlinin kendi görüntüsü karşısında hislerini nasıl kaybettiğini tanımladı.

Günümüz romanlarının tohumlarını o zaman bile içerisinde barındıran bu kısa ve etkileyici kitap günümüz gerçekliğinin tartışmasız en sarsıcı bakış açısına sahiptir. Kızılderili Kronolojisi bize bunun sayısız diğer örneklerini bırakmıştır. Açgözlüce aradığımız hayali toprak,  uzun yıllar boyunca sayısız  haritada görünen Eldorado yerini değiştiriyor ve kartografların hayalgücüne uymak için şekil değiştiriyor. Efsanevi Nunez Cabeza de Vaca sekiz yıl boyunca Meksika’nın kuzeyini üyeleri birbirlerini yok eden ve altı yüz kişilik gruptan yalnızca beşi geri dönen aldatılmış keşif heyeti ile sonsuz gençlik çeşmesini araştırdı. Çağın derinliği ölçülemeyen gizemlerinden biri de Atahualpa’nın fidyesi olarak Cuzco’ya bırakılan her biri yüz pound altın yüklü on bir bin katırın hiçbir zaman hedefine ulaşmamış olmasıdır. Bunun akabinde; koloni dönemlerinde Cartagena de Indias’da alüvyal topraklarda yetişen, kursaklarında altın topakları barındıran tavuklar satıldı. Kuruculardan birinin altına olan arzusu son zamana kadar hepimizin çevresini sardı. Ancak son yüzyıl, Panama Isthmus’un karşısına okyanuslar arası bir demiryolu kurulması için belirlenen Alman çalışması bir koşulda uygulanabilir olması nedeniyle sona erdirildi: demiryolu bölgede nadir bulunan demirden değil altından olmalıydı.

İspanyol egemenliğinden kurtuluşumuz deliliğe ulaşmamızda bizi öteye taşımadı. Meksika’yı üç kez yöneten diktatör General Antonio Lopez de Santa Anna Pastry Savaşı’nda kaybettiği sol bacağına görkemli bir cenaze töreni düzenledi. On altı yıl boyunca Ekvador’u kesin bir monarşi ile yöneten General Gabriel Moreno’nun ölüyü bekleme seremonisinde ceset başkanlık koltuğuna tamamen üniformalı ve madalyalardan oluşan koruma katmanı ile donatılarak oturtuldu. Yerli katliamında otuz bin köylü katleden, teosofik zorba El Salvador, General Maximiliano Hernandez Martinez, yemeklerindeki zehri saptayabilen bir sarkaç icat etti ve kızıl hastalığını yenmek için kırmızı kağıtla kaplanmış sokak lambaları vardı. Tegucigalpa’nın büyük meydanına dikilen General Francisco Moraz’n’ın heykeli aslında Marshal Ney’indir, Paris’teki ikinci el heykel dükkanından alınmıştı.

11 yıl önce, günümüzün öne çıkan şairi Şilili Pablo Neruda dinleyenlerini sözleriyle aydınlattı. O zamandan beri iyi niyetli Avrupalılar – ve bazen de kötü olanlar –Latin Amerika’nın bitmeyen inatçı bulanıklığı efsaneye dönüşen lanetli adam ve tarihi kadının sınırsız krallığı uygunsuz haberleri ile her zamankinden büyük bir güçle vuruyordu. Dinlenecek vaktimiz yoktu.

Yanan sarayında kuşatılmış, yalnız başına tüm orduyla savaşırken ölen özgürlükçü bir başkan; ve henüz açıklanmamış olan iki şüpheli uçak kazası büyük yürekli bir başkanın ve halkının saygınlığını dirilten demokratik bir askerin hayatını daha yarıda bıraktı. Beş savaş ve on yedi askeri darbe olmuştu ve bu Tanrı adına, günümüzün Latin Amerikalı etnik soykırımını uygulayan şeytani bir lider ortaya çıkardı. Bunlar olurken yirmi milyon Latin Amerikalı çocuk bir yaşına gelmeden vefat etti. Bu sayı Avrupa’da 1970 yılından beri doğanlardan daha fazladır. Baskı altında tutma nedeniyle oluşan bu kayıpların sayısı, kimse Uppsala sakinlerinin tümünü sayabilirmişçesine, yaklaşık yüz yirmi bindir. Hamileyken tutuklanan birçok kadın Arjantin hapishanelerinde doğum yaptı ancak hiç kimse sinsice evlat edindiği çocuklarının yada askeri yetkililerin yetimhanelere gönderdiği çocukların nereden geldiğini yada kimliklerini bilmiyor. Çünkü gelinen bu noktayı değiştirmeye çalıştıklarından kıta üzerinde yaklaşık iki yüz bin kadın ve erkek öldü ve yüz binden fazlası Orta Amerika’nın küçük ve şanssız ülkesinde hayatını kaybetti: Nikaragua, El Salvador ve Guetamala. Bu Birleşik Devletler’de yaşanmış olsaydı karşılaşacağımız manzara dört yılda bir milyon altı yüz bin ölü olacaktı.

Nüfusunun onda biri olan bir milyon kişi geleneksel olarak misafirperver olan Şili’ye kaçtı. İki buçuk milyon yerlisi ile küçük bir ulus olan ve kendisini kıtanın en gelişmiş ülkesi olarak sayan Uruguay her beş vatandaştan birini sürgüne gönderdi. 1979’dan beri El Salvador’daki iç savaş neredeyse her yirmi dakikada bir mülteci ortaya çıkardı. Latin Amerika’nın zorlanmış göçmenleri ve sürgünleri ülke oluştursaydı nüfusu Norveç’ten fazla olurdu.

Swedish Academy of Letters ( İsviçre Kraliyet Akademisi Edebiyat Bölümü )’ın dikkatini çekme gerçekliğini, ve yalnızca yazınsal tabir olarak değil, düşünmeyi göze aldım. Kağıtlardan oluşmayan gerçeklik kişinin içinde yaşadığı ve sayısız gün içindeki anlık ölümlerimize sebep olan ve doyumsuz yaratıcılığımızın kaynağının gelişmesini sağlayan keder ve güzellik dolu düzensiz ve nostaljik Kolombiyalı bir hiç daha kader tarafından seçildi. Şairler ve dilenciler, 
müzisyenler ve peygamberler, savaşçılar ve alçaklar, dizginlenemeyen gerçekliğin tüm yaratıkları, biraz hayal gücümüzle sormak zorundaydık, önemli konumuz hayatlarımızı inanılabilir hale getirmekte geleneksel eksiklikler vardı. İşte bu arkadaşlar yalnızlığımızın düğüm noktasıdır.

Ve eğer özünü paylaştığımız bizi engelleyen bu zorluklar, dünyanın bu tarafındaki kendi kültürlerinin beklentisinde yüceltilmiş rasyonel yetenekler bizi yorumlamak için kendilerini geçersiz bulmaları anlaşılabilirdir. Bizi kendilerinin kullandığı yarda ölçeği ile ölçmekte ısrar etmeleri, hayatın yıkımının herkes için aynı olmadığını ve kendi kimlik arayışımızın onlarınki kadar güç ve kanlı olduğunu unutmak yalnızca doğaldır. Bizim olmayan kalıplara göre gerçekliğimizin yorumlanması yalnızca bizi hiç olmadığı kadar bilinmeyen, hiç olmadığı kadar az özgür, hiç olmadığı kadar yalnızlaştırmaya hizmet eder. 

Saygıdeğer Avrupa bizi kendi geçmişimizde görmeyi deneseydi belki daha anlayışlı olurdu. Sadece Londra’nın ilk şehir duvarının inşa edilmesinin üç yüz yıl ve bir piskopos edinmenin üç yüz yıl daha sürdüğünü, Roma’nın tarihinde Etrüsk Kral tarafından sağlama bağlanana kadar yirmi yüzyıl belirsizliğin kasvetinde güçlükle ilerlediğini, ve bugünün hafif peynirleri ve soğuk saatleri ile bizlere ziyafet sunun barışçıl İsveç halkının on altıncı yüzyılın sonlarında kaderin askerleri olarak Avrupa’yı kana buladığını hatırlayın. Rönesans’ın yüceliğinde bile Kraliyet Ordusu’nun himayesindeki yirmi bin paralı asker Roma’yı talan etti ve yıktı ve sekiz bin Romalıyı kılıçtan geçirdi.

50 yıl önce Thomas Mann tarafından yere göğe sığdırılamayan saf kuzey ve tutkulu  güneyi birleştirme hayalleri olan Tonio Kröger’in hayallerini somutlaştırmaktan bahsetmiyorum. Ancak buradaki gibi daha adil ve insancıl anavatan için mücadele eden ileri görüşlü Avrupalılar bize bakış açılarını yeniden gözden geçirirlerse bize daha iyi yardım edebileceklerine inanıyorum.   Kendi dünya dağılımlarında kendi hayatına sahip olma hayalini üstlenen herkes için yasal desteğin somut eylemine dönüştürülmediği sürece hayallerimizle dayanışmamız bizi yalnız daha az yalnız hissettirmeyecek.

Latin Amerika ne kendi isteği dışında piyon olmayı istiyor ne  bunun için bir sebep var, ne de bağımsızlık arayışı ve orijinalliğinin doğu isteği haline gelmeli oluşu sadece hüsnükuruntudur. Buna rağmen dolaşımsal ilerlemeler Amerika’mız ve Avrupa arasındaki mesafeyi üzerinde durulan kültürel uzaklığın aksine daraltmış gibi görünüyor. Neden edebiyatta orijinalliğimiz kolaylıkla evet cevabı alırken farklı sosyal değişim girişimlerimiz bu kadar kuşkuyla reddedildi?  Düşünün neden Kendi ülkeleri için sosyal adalet arayan yenilikçi Avrupalılar Latin Amerika için benzer olmayan durumlar için farklı methodlar amaçlayamasın? Hayır: tarihimizin ölçülemeyen şiddet ve ıstırabı asırlık insafsızlık ve anlatılmaz acının sonucudur ve bu evimizden üç yüz league ( 1448 km ) uzakta kurulmuş bir komplo değil. Ancak birçok Avrupalı yazar ve düşünür dünyanın iki büyük efendisinin merhametinde yaşamaktan başka bir kader bulmak imkansızmış gibi  gençliklerinin verimli bolluğunu unutan eski toprakların çocuksuluğuyla böyle düşündü. İşte bu, arkadaşlar, yalnızlığımızın ölçütüdür.

Buna karşın, baskı yapmak, yağmalamak ve terk etme, biz hayatla karşılık veriyoruz. Ne seller ne de salgın hastalıklar, ne kıtlıklar ne afetler, hatta ne yüzyılın ebedi savaşları yaşamın ölüme olan inatçı üstünlüğünü hizaya getirebildi. Büyüyen ve çabuklaştıran bir avantaj: her yıl, New York’un yeni doğan nüfusunu yediye katlamaya yetecek kadar, ölümlerden yetmiş dört milyon daha fazla doğum bulunuyor. Bu doğumların çoğu, tabi ki Latin Amerika’nınkiler de dahil olmak üzere, asgari kaynaklara sahip ülkelerde meydana geliyor. Aksine, en müreffeh ülkeler sadece bugüne kadar yaşamış tüm insan ırkını değil, bu talihsiz gezegen üzerinde nefes almış olan tüm canlı ırklarını yüz kez ortadan kaldırmaya yetecek yıkım gücünü biriktirmeyi başardı.


Bugünkü gibi bir günde, ustam William Faulkner "ben insanoğlunun sonunu kabul etmeyi reddediyorum" dedi. Ben, insanlığın en başından beri ve bilimsel bir olasılıktan fazlası olmayan onun 32 yıl önce tanımayı reddettiği büyük trajedinin tam anlamıyla farkında olmasaydım onun durduğu yerden değersizce düşebilirdim. Masalların kaşifi, hiçbir şeye inanmayacak olan, karşı bir ütopya yaratmamak için çok geç olmadığı hakkına inanan biz, tüm insanlık tarihi boyunca yalnızca bir ütopya gibi görünmek zorunda olan bu müthiş gerçekle yüzleştik. Hiç kimsenin, diğerlerinin nasıl öleceği konusunda karar veremeyeceği, aşkın gerçeği ispat edeceği ve mutluluğun mümkün olduğu, tüm ırkların yüzyıl yalnızlığa mahkum olacağı, sonunda ve sonsuza kadar, yeryüzüne ikinci bir fırsat verilinceye kadar, hayatın yeni ve köklü bir ütopyası.