25 Mart 2014 Salı

AĞLARIN GERÇEK ÖNEMİ: GÜCÜ ANLAMAK

Ocak 13, 2014

Bağış Can Kılıçarslan 

 Geçtiğimiz birkaç yılda, ağlar hakkında konuşmak moda oldu. Çoğunlukla bunu sağlıklı ve önemli olduğunu düşünüyorum ve bu konuya katkıda bulunuyor olmaktan da memnunum.
 Ancak, bu konuşmaların aldığı yön konusunda, bunun böyle cereyan etmesinden rahatsızlık duyuyorum. İnsanların bu terimi kar amacı gütmeyen sektörlerde, özellikle de hayır işlerinde, eskiden beri sahip oldukları, sert emir komutacı dünya görüşünü tanıtan yeni bir yol olarak kullandıklarını sıkça duyuyorum. Bunu test etmenin kolay yolu, insanların anlamın değişip değişmeyeceğini görmeye çalıştıkları bir zamanda, “organizasyon” ile “ağ” kelimelerinin yerini değiştirmektir. Kar amacı güden sektörlerde, özellikle teknolojide, ağların sık sık statükoya karşı aşırı bir tepki olarak lanse edildiğini duyuyorum. İnsanlar “Hiyerarşi yanlıştır,” diyor, “Takımlar ölüdür.”

            Ağlar hakkındaki konuşmaların büyük bir kısmı neden bu iki rahatsız edici ve hatalı aşırı uçlar altında toplanıyor? Konuşmak bir kenara, tanımını yapmak bile insanları neden bu kadar zorluyor?
            Nedir ağlar hakkındaki bu kadar özel olan şey?
            Ağlar gücü daha iyi anlamamızı sağlayan birer mercek oldukları için özeldirler.

            Gücü niçin önemsemeliyiz?

            Çünkü guruplardaki en büyük amacımız, gücü maksimuma çıkarabilmektir. Kollektif zeka ve etkin işbirliğini bünyesinde toplayan temel olgu, bütünün parçalar toplamından büyük olmasıdır. Bir diğer deyişle,

            1 + 1 > 2
            
Bu denklemi, her bireyin gücünü maksimuma çıkarma amacıyla, toplam gücün bütünün parçalarından daha büyük olacağı bir şekilde, güç etrafında çerçeveleyebilirsiniz. Örneğin –Alice ve Bob adında- iki kişiyle takım oluşturduğunuzu ve sizden kendi yiyeceğinizi kendinizin yetiştirmenizi istendiğini farz edelim. Çiftçilikten sadece Alice, aşçılıktan da sadece Bob anlıyor. Siz ikisi hakkında da bir şey bilmiyorsunuz.

            Muhtemelen Alice’in çiftçilikten, Bob’un da yemek pişirmekten sorumlu olmasını isterdiniz. Mesuliyet sahibi olmak işi sadece bilen kişiye yaptırmak değil, işin yapıldığından emin olmak demektir. Mesela, önce ne yetiştireceğinize karar verdikten sonra neyin olması gerektiğinden ve görev dağılımından Alice sorumlu olabilir.
            Bu durumdaki varsayım, doğru bilgiye sahip kişilerin güce sahip olması gerektiğidir. Peki öncesinde, ne yetiştirip ne pişireceğinize nasıl karar vermelisiniz? Alice ve Bob konuyla ilgili bilgiye sahipler, fakat sahip oldukları bilgi karar verirken işe yarayacak tek nokta değil.
            Bu kararın nasıl verileceğine dair evrensel doğru bir cevap yok. Ancak, bu kararın nasıl verileceğine dair bazı senaryoları keşfedebiliriz:

·         Takımın resmi, atanan lideri sizsiniz, bundan dolayı Alice ve Bob görevi size devretmeli.
·         Göreve maddi kaynak sağlayan sizsiniz, bundan dolayı Alice ve Bob görevi size devretmeli.
·         Siz ve Alice 14 yaşındasınız, Bob ise 32 yaşında, bu sebeple Siz ve Alice görevi Bob’a devretmelisiniz.
·         Alice ve Bob üniversiteyi beraber okudular, doğal olarak birbirlerine daha yakınlar.
·         Siz ve Bob erkeksiniz, böylece doğal olarak birbirinize daha yakınsınız.
·         Alice Bob ile Sizden oldukça daha uzun boylu, o yüzden ikiniz doğal olarak görevi Alice’e devretmelisiniz.

Hadi olayı biraz daha karmaşıklaştıralım. Ya inanılmaz çabuklukta öğrenebilen birisi olsaydınız ve beraber çalıştığınız zaman zarfında, hızlıca Bob’dan daha iyi bir aşçıya dönüşseydiniz? Bunun beraberinde, ilerleyen bir zamanda, yemek pişirmek için, Bob’un değil, sizin sorumlu kişi olmanız gerekirdi, en azından sorumluluğun yarısı sizin olmak zorunda kalırdı. Gurup bu sonuca nasıl varırdı?

Güç, bazıları diğerinden daha açık ve net olmak üzere, birçok farklı yerden gelebilir. Örgütler, basit tabirle, resmileştirilmiş güç şeklidir.  Resmi güçle çalışmak ve hakkında konuşmak kolaydır, çünkü onu görebiliriz ve onun arkasında bir uzlaşma saklıdır. Ama resmi gücün, önem arzeden tek güç şekli olduğu varsayımına varmak hatalıdır. Bu, örgütsel merceklerden bakmanın getirdiği tipik bir kusurdur. Aslında bu mercekten bakmak sorun değildir, asıl sorun insanların kendi guruplarını incelerken diğer merceklerden bakamıyor oluşudur.

Ağlar, en büyük meta- merceklerdir. Ağlar, insanlardan ve birbirleriyle olan ilişkilerinden oluşur. Bu ilişkileri nasıl tanımlayacağınıza siz karar verirsiniz.  Örgütsel bir mercek, ilişkilerin organizasyon tablosuyla tanımlandığı ağ merceğidir. İlişkileri ayrıca, kimin kimle konuştuğuna göre, kimin kimle bazı özellikleri paylaştığına göre (ör: ırk, yaş, cinsiyet vs.), ya da insanların ofislerinin birbirine fiziksel olarak yakınlığına göre de tanımlayabilirsiniz.

Bunların tümü geçerli, önemli potansiyele sahip, gurup içinde güce sahip olma yollarıdır, çünkü – gurubun gücünü maksimuma çıkaran – “doğru” yapı, resmi org tablosuyla alakalı olmayabilir.

            Ağlar, hiyerarşinin reddi değildir. Ağlar, katılığın reddidir. Hiyerarşi, “doğru” hiyerarşi olduğu müddetçe elverişli bir karar verme mekanizmasıdır. Kuvvetli ağlar, doğru hiyerarşilerin doğru zamanda doğmasına izin verirler.
            Ağınızdan en yüksek verimi almak istiyorsanız (unutmayın ki bir örgüt da bir nevi ağdır), işe reçete arayarak değil, şu soruları sorarak başlayın:
·         Benim ağımdaki güç nerede?
·         Farklı durumlar esnasında güç nerede olmalı?
·         Bunu destekleyebilmek için ne tür yapılar bina etmeliyiz?

Bu sorularla başlamak, başarılı ağların mutfağındaki - ilişkiler kurmanın, paylaşmanın, farklılığın, kontrolü paylaştırmanın, açıklığın önemi gibi -  birçok malzemenin gerçek anlamını daha iyi anlamaya yardımcı olacaktır. Yapılar hakkında, ağınızı çalıştırabilecek, – hem dolaylı, hem doğrudan – daha geniş bir bakış açısı verecektir.

Ağlar, gücü anlayıp onu en yüksek seviyeye çıkarmanıza yardım eden kuvvetli merceklerdir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder