Çeviri: Merve Kabaca
Orijinal metin için tıklayınız
Aralık
9,2013
Eugene
Eric Kim
Bugün, bilgisayar faresi, hipermetin (İnternetin öncülü) ve benzeri teknolojilerin ilk kez
ortaya çıktığı ‘Mother of all demos’un 45.Yıldönümünü anma günü. Geçen temmuz vefat
eden bilgisayar faresi, hipermetin, bilgisayar penceresi arayüzleri ve
anahatlandırma gibi birçok teknolojinin mucidi olan Doug Engelbart’ı (benim akıl
hocam) bu vesileyle kolektif zeka hakkında yazarak anmak istedim.
Doug hevesle kiliseye giderdi ama tanrıya
inandığı için değil müziği çok sevdiği için. Kimseyle inanç tartışması problemi
yoktu. Bir keresinde bana kilisede ‘Tanrı’nın iradesi’nden bahseden adamla ilgili bir hikaye anlattı. Doug ona sormuş:
‘Zeka karşılaştırma
söz konusu ise karınca ve insanın zekası ile insan ve tanrının zekası benzer
diyebilir miyiz?’
‘En azından’ diye karşılık vermiş adam.
‘Karıncaların insanın iradesini anlama
yeteneklerinin olduğunu düşünüyor musun?’
‘Hayır.’
‘O zaman sen nasıl Tanrının iradesini anlama
yeteneğinin olduğunu düşünebiliyorsun? ‘
Doug icat ettiği şeylerle bilinirken, - ki bunlar bilgisayar faresi, hipermetin, bilgisayar penceresi
arayüzleri, anahatlandırma ve buna
benzer- onun çalışmalarının altında yatan motivasyon, kolektif zekayı nasıl
artıracağını anlayabilmek oldu. Bu fikrin işbirliği, toplum, kolektif etki ve belalı
sorunlarla mücadele konusunda bugünün tartışmalarında merkez tema olduğu için
memnunum.
Fakat, Doug’un yaptığı teolojik
tartışmalarda bir çok noktayı kavrayamamaktan dolayı rahatsızım. Eğer bir grup
herhangi bir bireyden topluca daha akıllı davranıyorsa o zaman bunun tanımı grupta
herhangi bir bireyin yeteneğinin ötesinde bir şekilde davranıyor olması demektir.
Bu durumda, geleneksel kavramlar olan komut
ve kontrol kavramları geçerli değildir. Gerçekten zeki insanların ‘doğru’
çözümü ortaya çıkaran zoru düşünme paradigmasında, sonra bu çözümü diğer bireyler üzerinde
uygulamak hatalıdır.
Kolektif zekayı maksimuma çıkartmak
kontrolden vazgeçmek anlamına gelir. Aynı zamanda nesnelerin neden çalıştığını
anlamaya çalışmayı bırakmak anlamına gelir.
Karıncalar bunun en iyi örneğidir. Karınca
yuvaları toplu bir davranışın sonucudur, bazı aşırı zeki karıncaların sistematik
bir eylem planı değildir.
1980’lerin başında Robert Axelrod adında
siyaset bilimci bir turnuva düzenledi ve ‘Tekrarlı Mahkumların İkilemi’ adında
bir bilgisayar programını oynamak için insanları davet etti. Oyun iki mahkum
arasında sürekli tekrar eder ve klasik bir oyun teorisidir.
Orijinal oyunda, mahkumlar birbirlerini hiç
görmezler ve bu yüzden diğer kişileri yüzüstü bırakmak yoktur.
‘Tekrarlı Mahkumların İkilemi’ oyununda bu değiştirilir yani oyunda işbirliği
kurmak için bir inisiyatif vardır. Axelrod işbirliğinin doğasını daha derin anlamak
için bir yol olarak bu oyunu kullandı.
Şu durum meydana geldi: Axelrod’un turnuvasında
bir algoritma yarışmayı tamamen yıkar. ‘Tit for Tat’ (Kısasa Kısas)
‘Tit for Tat’ üç temel kuralı takip eder:
- 'Varsayılan' olarak Güven
- Karşılıklı altın kural: sana ne yapılıyorsa sen de onu yap
- Kolayca affet.
Axelrod, Tit for Tat’ in basitliğine ve yarışmayı
kolayca bozguna uğratabilmesine vuruldu. Tit for Tat’i bir yolunu bulup
geliştirmek için takip turnuvası düzenlemeye karar verdi. Bir önceki turnuvanın
galibini herkesin yenmeye çalışmasına rağmen, Tit for Tat kolayca tekrar
kazandı. Kolektif zeka davranışında basit kurallar oluşturmanın sonuçlarının
nasıl en iyi bireysel çabalamaya karşı dayanıklı olduğunu ve sistemi anlama
için gösterilen bireysel çabanın üstesinden gelebildiği oldukça açıktır.
Bunun bir çok muhteşem örnekleri vardır. Seçimlerden
finansa tahmin piyasaları uzman kişilerden daha iyi performans verir. Nate
Silver’in 2012’deki başkanlık seçimlerindeki iyi tahmini son zamanlardaki en iyi örnektir. (Bu
bir tahmin piyasası olmasa da ruhu aynıdır) Benzer bir şekilde, kusurlarını
düzelterek Vikipedia’dan daha iyi bir hizmet oluşturmak için çeşitli girişimler
oldu. Bunların hepsi insanların Tit for Tat’ı yenme yaklaşımlarında anlatıldı.
Fakat hepsi başarısız oldu.
Kontrol etmek ve anlama arzuları insanın
doğasında vardır. Bu içgüdüleri dizginlemek kolay değildir. Maalesef, kolektif
zekamızı en yüksek düzeye çıkartma yollarını bulacaksak, en iyi yaptığımız
şeyle, koyverdiğimiz şey arasındaki dengeyi bulmak zorundayız. Bu çok zor ama
gereklidir.
Bugün Doug’u hatırlayarak sık sık yaptığım
gibi bu ikilemin nasıl çözüleceğini onun hikayelerinde bulabileceğimi fark
ettim. O şüpheciyken bile hala maneviydi. Maneviyat ve inanç, bizim bilemeyeceğimiz
şeylere inanmaktır. Maneviyat insan olmanın ne demek olduğunun büyük bir
parçasıdır. Belkide, işlerimizden daha çok maneviyatı kucaklamaya ihtiyacımız
vardır.
Seni özledim, Doug
(Mahkumların İkilemi Oyunu: Bir
suç örgütünün iki üyesi tutuklanır ve hapsedilirler. Her bir mahkum, tecrit
edilerek birbirlerine mesaj gönderme ya da konuşma imkanları ellerinden alınır.
Savcıların elinde esas suçu işlediklerine dair yeterince maddi delil yoktur.
Mahkumları ancak 1 sene hapsedebileceklerini düşünmektedirler. Aynı zamanda
savcılar her bir mahkuma bir ‘Faustvari bir ticaret’ teklif ederler. Her mahkum
elinde şu seçenekler vardır: Suçu diğerinin işlediğini itiraf etmek veya
diğeriyle işbirliği yaparak suskun kalmak. Teklif şöyledir:
- A ve B birbirlerini suçlarsa her birine 2 yıl ceza verilecektir.
- Eğer A, B’yi suçlar fakat B sessiz kalırsa, A serbest bırakılacak ve B’ye 3 yıl hapis verilecektir. (Veya tersi)
- Eğer A ve B ikiside sessiz kalırsa, iki mahkuma da 1 yıl hapis cezası verilecektir.)
bu oyunda en başarısız olan strateji en karmaşık olan stratejiydi. Peki bunu hazrlayan kimdi?
YanıtlaSil