15 Kasım 2015 Pazar

Neden Modern Dünya Beyniniz İçin Kötüdür?




Çeviren: Buket ÖZER


E-posta , metin mesajları, Facebook ve Twitter çağında, bir seferde birçok şey yapmamız gerekiyor. Fakat bu sürekli yaptığımız ‘çoklu-görevler’ zararlı olabiliyor. Burada sinirbilimci Daniel J.Levitin, teknolojiye olan düşkünlüğümüzün, bizi nasıl daha az verimli hale getirdiğini açıklıyor.



Daniel J Levitan: ‘Bir göreve konsantre olmaya çalışırken, postanızdaki okunmamış bir e-posta, etkin zeka katsayınızı yaklaşık 10 puan düşürebilmektedir. ’


Beyinlerimiz daha önce hiç olmadığı kadar meşgul. Bize bilgi kılığında gelen tüm gerçekler, sözde gerçekler, bıdı bıdı, dedikodu tarafından saldırıya maruz kaldık. Neyi göz ardı edebileceğimizi ve neyi bilmemiz gerektiğini anlamaya çalışmak yorucu. Aynı zamanda, hepimiz daha fazlasını yapıyoruz. Otuz yıl önce seyahat acenteleri, hava yolu ve demiryolu rezervasyonumuzu yapardı, satıcılar dükkanda ne aradığımızı bulmamız için bize yardım ederdi, ve profesyonel daktilocular ya da sekreterler meşgul insanların haberleşmesine yardımcı olurdu. Şimdi ise bütün bu şeylerin çoğunu kendimiz yapıyoruz. Çocuklarımız ve ailelerimiz, arkadaşlarımız, kariyerimiz, hobilerimiz ve favori televizyon programlarımız ile hala hayatımızı yetiştirmeye çalışırken 10 farklı kişinin işlerini yapıyoruz.

Akıllı telefonlarımız, içinde sözlük, hesap makinesi, web tarayıcısı, e-posta, oyun, randevu, takvim, ses kaydecisi, gitar akoru yapma, hava tahmincisi, GPS, reklam yazarı, facebook güncelleme ve el feneri gibi uygulamaları kapsayan İsviçre ordu çakısı gibi olmuştur. 30 yıl önce, IBM şirket merkezindeki en gelişmiş bilgisayardan daha güçlüdürler ve daha çok şey yaparlar.

21.yüzyıl'a aşırı düşkünlüğün bir parçası olan, yaptığımız boş vakitlerimizin  bir parçası olarak akıllı telefonları devamlı kullanırız.Karşıdan karşıya geçerken mesaj yazarız,arkadaşlarla öğle yemeği yerken-kuyrukta sıra beklerken e-postalarımıza bakarız,gizlice diğer arkadaşlarımızın ne yaptığını görmek için kontrol ederiz.

Güvenli ve rahat bölgemizde,mutfak tezgahında,kentsel arıcılık üzerine harika bilgilendirici bir podcast dinlerken telefonlarımıza alışveriş listemizi yazarız.Ama bu işte bir bit yeniği var.Bir kerede birden çok şey yapmanın çoklu görev olduğunu düşünüyoruz ancak bu güçlü ve şeytanı bir yanılsımadır. MIT'de bir sinirbilimci ve bölünmüş dikkat üzerine,dünya uzmanlarından biri olan Earl Miller şöyle söylüyor ''Beynimiz çoklu görev için iyi bağlantılanmamıştır.'' İnsanlar çok görevli olduklarını düşündüklerinde, aslında sadece başka bir görevden çok hızlı bir şekilde diğerine geçiş yapıyorlar. Ve her zaman bunu yaparlar,bunu yaparken de bilişsel bir maliyet vardır: ''Bu nedenle biz havada bir çok topu tutan uzman jonglör gibi değiliz; biz daha çok telaş içinde bir görevden diğerine geçen tam önümüzdekini umursamayan fakat her an önümüze yığılacak endişesinde kötü amatör birer tabak düzmecisi gibiyiz. ''Bir sürü işi yapıyormuş gibi düşünmemize rağmen,ironik bir şekilde,çoklu görev bizi açıkça daha az verimli hale getirir.

Çoklu görevin,beynin aşırı uyarılmasına, zihin bulanıklığına ve kafa karışıklığına neden olan adrenalin hormonunun yanısıra,stres hormonu kortizol üretimini arttırdığı tespit edilmiştir. Sürekli olarak dış uyarıcıları aramaya sebep olan ve beynin odak noktasını kaybetmesini etkili bir biçimde ödüllendiren çoklu görev, dopamin bağımlılığı geri besleme döngüsünü oluşturur. Daha da kötüsü, prefrontal korteks bir yenilik ön yargısına sahiptir,bebekler,kedileri,köpekleri ikna etmek için kullandığımız bilinen parlak nesneler gibi, dikkat yeni bir şey tarafından kolayca kaçırılabilir anlamı taşır. İroni burada, rekabet ortamında ki aktivitelere odaklanmaya çalışan bizler için nettir. Görevlerimizi yapabilmek için güvenmek zorunda olduğumuz beyin bölgesinin dikkati kolayca dağılır. Telefonu cevaplarız, internetten bir şeyler bakarız,maillerimizi kontrol ederiz,sms göndeririz,bu şeylerin her biri görevde kalmamızın zararına olan endojen opioidlerin patlamasına neden olarak,(iyi hissettirmesine şaşmamalı!) beynimizin yenilik ve ödül arayan merkezlerini uyarır. Bu,bir üst düzey, kalorisiz beyin şekeridir. Aralıksız,odaklanılmış gayretle gelen büyük ödülleri toplamak yerine,binlerce küçük şeker kaplı görevi tamamlamanın boş ödüllerini topluyoruz.

Eski günlerde,eğer telefon çalsaydı ve meşgul olsaydık,ne cevap verirdik ne de zil sesini kapatırdık. Bütün telefonlar bir duvara bağlı iken,her zaman bize ulaşabilme beklentisi yoktu-belki biri yürüyüşe çıkmıştı veya bir süredir bir yerlerdeydi ve eğer biri sana ulaşamıyorsa ( ya da sen ulaşılmak istemiyorsan ), bu normal karşılanırdı.Şimdi insanların tuvaletlerinden daha çok telefonları var. Bu kesin bir beklenti yarattı ki,onlar için uygun olup olmadığına bakmaksızın  birisine sizin için uygun olduğunda ulaşabilmelisiniz. Bu beklenti o kadar yerleşti ki toplantıda olan insanlar rutin olarak telefonlarını ''üzgünüm,şu an konuşamıyorum,toplantıdayım'' demek için açıyor.Sadece 10 ya da 12 yıl önce, ulaşılabilirlik beklentileri çok farklıydı.  Aynı insanlar masalarında, toplantı boyunca aramaların cevapsız bırakılacağı sabit bir hatta izin verilirdi.

Sadece birden çoklu-görev fırsatına sahip olmak bilişsel performansa zararlıdır. Londradaki Gresham Üniversitesin'de eski bir ziyaretçi psikoloji profösör Glem Wilson bunu bilgi manyaklığı diye adlandırır. Araştırmaları, e-postanızda okunmamış bir mesaj dururken ve bir görev üzerinde konsantre olmaya çalıştığınız bir durumda, IQ'nuzu 10 puan  azalttığı bulunmuştur. Ve ancak insanlar, bazı maddelerin yaratıcılığı arttırması,stresi ve acıyı azaltması dahil olmak üzere birçok faydasını atfediyor,yazılı olarak desteklenmiştir ki içinde ki ana maddesi kannabinol'ün, beyindeki kannabinol reseptörlerini aktivite eder ve aynı anda birden çok şeye konsantre olabilme yeteneğimizi bellekte etkiler. Wilson, çoklu görevden gelen bilişsel kayıpların, ot içmekten gelen bilişsel kayıplardan çok daha büyük olduğunu gösterdi.

Russ Poldrack, Stanford ‘ta bir sinirbilimci, çoklu görev sırasında öğrenilen bilgi,yeni bilginin beynin yanlış bölgesine gitmesine neden olduğunu bulmuştur. Örneğin,eğer öğrenci aynı anda ders çalışıp televizyon izliyorsa,okuldan gelen bilgi,gerçekleri ve fikirleri değil,yeni yöntem ve becerileri özel olarak depolayan striatum bölgesine gider.Televizyonun oyalaması olmadan,bilgi,çeşitli yöntemlerin kategorize ve organize edildiği,bilgiyi almayı kolaylaştıran hippocampus'a gider.MIT'in Earl Miller'ı ekliyor,'' İnsanlar çoklu görevi iyi yapamaz,yapabildiklerini söyledikleri zaman,kendilerini aldatırlar.''Ve bu da beynin aldatma işinde çok iyi olduğu meydana çıkıyor.


'Beyine bir aktiviteden başka bir aktiviteye geçmesini istemek, onun görevini tamamlayabilmek için ihtiyacı olan oksijenli kan şekeri yakıtını, prefrontal korteks ve striatum'un yakmasına neden olur.’ Photograph: Alamy


Daha önce hakkında yazdığım metabolik zararlar var. Beyine bir aktiviteden başka bir aktiviteye geçmesini istemek, onun görevini tamamlayabilmek için ihtiyacı olan oksijenli kan şekeri yakıtını, prefrontal korteks ve striatum'un yakmasına neden olur. Çoklu görev ile yaptığımız sürekli değişkenlik,beynin yakıtı çok hızlı bir şekilde yakmasına ve kısa bir süre sonra çok yorgun ve bitkin hissetmemize neden olur. Kelimenin tam anlamıyla beynimizdeki besinleri tükettik. Bu,hem fiziksel ve bilişsel performansta azalamaya neden olur. Başka şeylerin yanı sıra, tekrarlanan görev değişimi, sırayla anksiyeteye,beyinde stres hormonu kortizol seviyesini yükselten saldırgan ve dürtüsel davranışlara yol açabilir. Buna zıt olarak, tek bir görevde kalma anterior singulat ve striatum tarafından kontrol edilir ,ve bir kez merkezi yürütme modunda kalarak çoklu görevden daha az enerji kullanır ve bu gerçekten beynin glikoz ihtiyacını azaltır.

Daha da kötüsü,birçok çoklu görev,karar vermeyi gerektirir: ''Bu mesajı cevaplamalı mıyım, yoksa göz ardı mı etmeliyim? Bunu nasıl cevaplarım? Bu e-postayı nasıl dosyalarım? Şuan çalıştığım şeye devam mı etmeliyim,ara mı vermeliyim?''. Karar verme aynı zamanda sinirsel kaynaklar üzerinde çok zordur ve küçük kararların büyük olanlar kadar enerji aldıkları ortaya çıkmıştır. İlk olarak kaybettiğimiz şeylerden biri dürtü kontrolüdür. Birçok önemsiz kararlar verdikten sonra, döngülerle hızla tükenen bir durumun içine girer, önemli şeyler hakkında gerçekten kötü kararlar vererek süreci sonlandırırız. Neden biri çok görevli çalışarak, günlük bilgiyi işlemesine ağırlık katmak ister?


En zengin 500 Fortune Lideri, önde gelen bilim insanları, yazarlar, öğrenciler, küçük işletme sahipleri ile bilgi yüklemesi tartışmasında, e-posta bir sorun olarak tekrar ve tekrar ortaya çıkar. E-postanın kendisine olan felsefi bir itiraz değildir, bu birçok sayıda zihin uyuşturucu e-postaların gelmesidir.Benim nörobilimci meslektaşımın 10 yaşındaki oğluna,babasının ne için yaşadığı sorulunca,''e-postalarını cevaplar'' şeklinde yanıtladı. Jeff,biraz düşündükten sonra buna gerçekten çok da uzak olmadığını itiraf etti. 

Hükümette,sanatta,sanayide çalışanlar,aldıkları e-postaların hacminin çok yoğun olduğunu ,günlerinin büyük bir bölümünü aldığını rapor ettiler. Kendimizi,e-postalarımızı cevaplama mecburiyetinde hissediyoruz ama öyle yapmak başka bir şeyi başarmayı imkansız hale getiriyor.

E-postadan önce,eğer birine yazmak istediysen,biraz çaba sarfetmek zorundaydın. Bir kağıt bir kalem ile veya bir daktilonun başına otururdun ve dikkatlica bir mesaj yazardın. Kısmen içerdiği ritüelden ve bir ölçüde de bir mektup yazıp,adres ve zarfı bulup,onu postaya vermenin aldığı vakitten ötürüdür ki; fazlaca düşünmeden, kendini hızlıca notlar karalamaya zorlayan araçla ilgili ortada bir şey yoktu. Çünkü birine mektup yazma eylemi birçok adım gerektirirdi ve zamana yaydırılırdı, çok önemli bir şey söylemek zorunda kalmadığımız sürece sorun yaşamazdık. E-postaların yakınlığından dolayı, birçoğumuz kafamızdan geçen en ufak bir düşünceyi yazıyoruz ve gönder tuşuna basıyoruz ve e-posta hiçbir ücret talep etmiyor.

Tabi ki,bilgisayarlarınız ve internetiniz için ödediğiniz para var,fakat bir tane daha e-posta göndermenin artan bir maliyeti yok kağıt mektupla kıyaslarsak. Yapılan her bir zarfın ve posta pulunun fiyatının kaynağı sınırlıydı ve ancak bu çok parayı temsil etmezdi. Eğer onları tükettiysen,daha fazlasını almak için kırtasiye dükkanına ve postaneye özel bir yolculuk yapmak zorunda kalırdın,böylece onları uçarı bir şekilde kullanmazdın. Sırf e-postaların rahat gönderimi kolaylığı tavırlardaki davranışlara,başkaların ne istediği hakkında daha az kibar olma eğilimine yol açtı. Birçok profösör benzer bir hikaye anlatır.Biri der ki,''Neredeyse tanımadığım insanlardan aldığım e-postaların büyük bir kısmı, benden onlar için dışarda bir şeyler yapmamı, onlarla olan ilişki veya işimin bir parçası olduğu normal olarak varsayıyor. İnsanların telefonda, kişisel olarak veya normal posta yoluyla asla soramayacağı şeyleri, e-posta kılıfında her nasılsa onaylıyor''

Ayrıca alıcı ucunda, normal posta ve e-posta arasında önemli farklılıklar vardır. Eski günlerde, bir günde aldığımız tek bir postayı, onu posta kutusundan almak ve sıralamak için günün hangi bölümünü seçeceğinizi siz karar verebilirdiniz. En önemlisi,derhal harekete geçme beklentisi yoktu. Çünkü ulaşması birkaç günü alırdı. Eğer başka bir faaliyetle ilgilenseydiniz, postanızla ilgilenmek için hazır olana kadar, posta kutusunda ya da masanızın üzerinde kalmasına izin verirdiniz. Şimdi e-postalar sürekli olarak ulaşıyor ve çoğu e-posta bir çeşit eylem istiyor:Bebek pandanın videosunu görmek için bu linke tıklayın veya iş arkadaşınızdan gelen şu soruyu cevaplayın,arkadaşlarınızla öğle yemeği planı yapın,veya bu e-postayı spam olarak işaretleyin. Tüm bu aktiviteler bize işlerimizin yapıldığı hissini veriyor ve bazı durumlarda da öyle. Ama öncelikli aktivitelerimize e-postalarla ara verdiğimiz zaman, verimlilik ve derin konsantrasyonu feda ediyoruz.

Son zamanlara kadar kullandığımız her biri birçok farklı iletişim modu, onun önemini,ilgisini ve amacının sinyalini verdi. Eğer sevilen biri sizinle şarkı veya şiir yoluyla iletişim kurarsa, mesaj çok önceden açıktı, içeriğin doğası ve duygusal değerleri hakkında bir şeyi varsaymak için bir nedenin vardı. Eğer o aynı sevilen kişi sizinle onun yerine mahkeme memuru tarafından gelen celp kağıdı ile iletişime geçseydi, dosyayı okumadan bile farklı bir mesaj beklerdiniz. Benzer bir şekilde bunu, telefon görüşmeleri, telgraflar veya iş mektupları da yapardı. Araç, mesaj için bir ipucuydu. Bütün onların hepsi e-posta ile değişti ve bu e-postanın her şey için kullanılması, gözden kaçan dezavantajlarından biridir. Eski günlerde,postalarınızı,kabaca birbirleriyle ilişkin kişisel mektuplarınızı ve faturalarınızı iki yığının içine sınıflandırabilirdiniz.Eğer yoğun bir program ile bir şirket yöneticisi olsaydınız,benzer bir şekilde telefonunuzu geri arama mesajları için sınıflandırabilirdiniz. Ancak e-postalar,bütün hayatın mesajları olarak kullanılır. Bir bakıma e-postalarımızı mecburi şekilde kontrol ederiz çünkü bir sonraki mesajın eğlence için mi, gecikmiş bir fatura için mi, bir ''yapmak''eylemi mi, bir soru mu...şu an yapabileceğin bir şey mi, sonra mı, hayat değiştiren bir şey mi, alakasız şeyler mi olup olmadığını bilmiyoruz.

Bu belirsizlik, hızlı algısal sınıflandırma sistemimizi kasıp kavurur, strese neden olur ve aşırı karar yüklenmesine yol açar. E-posta bir karar gerektirir! Cevaplamalı mıyım? Eğer öyleyse,şimdi mi sonra mı? Ne kadar önemli? Eğer cevaplamazsam veya doğru cevaplamazsam sosyal ve ekonomik veya işle ilgili sonuçları ne olacak?


Ancak mesaj atmak, e-posta problemlerinin çoğundan ve daha başka şeylerden de sorunlu gözüküyor. Çünkü karakterlerle sınırlıdır ve herhangi bir detay seviyesini veya özenli bir tartışmayı zorlaştırır. 


Elbette şimdi,e-postaya eski bir iletişim aracı olarak yaklaşılıyor. 30 yaşın altında olan pek çok insan, e-postanın sadece ''yaşlı insanlar'' tarafından kullanılan modası geçmiş bir iletişim aracı olduğunu düşünür. Onun yerine mesaj atarlar,ve bazıları hala Facebook'a yazar. Facebook paylaşımlarıyla dosyalar,fotoğraflar,videolar ve metin mesajlarının bağlantılarını eklerler ve bu, 30 yaşın üzerindeki kişilerin e-posta ile yaptıklarının aynısıdır.  20 yaşın altında ki pek çok insan şu an Facebook'u daha çok yaşlı jenerasyonlar için olan bir araç olarak görür.

Onlar için mesajlaşma, iletişim modunun önceliği olmuştur.Telefon konuşmaları ile elde edemediğimiz gizliliği ve e-posta ile elde edemediğiniz aciliyeti sunar. Acil yardım hatları, risk altında olan gençlerden mesaj yoluyla gelen çağrıları kabul etmeye başladı ve bu onlara iki büyük avantaj sağlıyor: Bir anda birden fazla kişiyle ilgilenebilirler ve eğer bu esnada bir uzmana ihtiyaç duyulursa, görüşmeyi kesmeden bir uzmanla görüşmeye devam edebilirler.

Ancak mesaj atmak, e-posta problemlerinin çoğundan ve daha başka şeylerden de sorunlu gözüküyor. Çünkü karakterlerle sınırlıdır ve herhangi bir detay seviyesini veya özenli bir tartışmayı zorlaştırır. Ve bağımlılık sorunları, mesaj atmanın aşırı aciliyeti ile artar. E-postaların internet üzerinden kendi yolunu işlemesi biraz zaman alır,onları bariz bir şekilde tıklayıp açma adımını atma ihtiyacı duyarlar. Metin mesajları sinir bir şekilde telefonunuzun ekranında belirir ve sizden dikkatinizi ister. Cevaplanmamış bir mesajın gönderene kendini aşağılayıcı hissettirmesi toplumsal beklentisini de ekleyelim ve sen bağımlılık için bir tarif aldın: Bir mesaj alırsın ve o senin yenilik merkezlerini etkinleştirir. Cevaplarsın ve kendini görevi tamamladığın için ödüllendirilmiş hissedersin. (mesaj 15 saniye öncesine kadar sana tamaman yabancı olsa bile). Senin limbik sistemin ''Daha! Daha fazla! Bana daha fazla ver! diye haykırırken, bunların her biri bir dopamin atışını tetikler.

Ünlü bir deneyde,benim Mc Gill'den meslektaşlarım, hemde nörologlar Peter Milner ve James Olds, farelerin beyinlerine, nucleus accumbens diye adlandırılan limbik sistemin küçük bir yapısı içinde, farelerin beyinlerine küçük bir elektrot yerleştirdiler. Bu yapı,dopamin üretimini düzenler, kumarbazlar bahis kazanınca, uyuşturucu bağımlıları kokain alınca veya insanlar orgazm olunca ''aydınlanan'' bölgedir-Old Milner bu bölgeyi zevk merkezi olarak adlandırır. Kafesteki bir kol, farelere doğrudan onların nucleus accumbens'ına giden küçük elektriksel sinyal göndermesine izin verdi. Sizce bundan hoşlanmışlar mıdır? Hem de nasıl! Hiçbir şeyden haz almadıkları kadar çok sevdiler. Yeme ve içme hakkındaki her şeyi unuttular. Çok uzun zaman sonra acıkmışlardı, eğer küçük krom çubuğa basma şansları olsaydı, lezzetli yemeği görmezden gelirlerdi ve hatta ilişkiye girme fırsatını bile göz ardı ederlerdi. Fareler açlıktan ve yorgunluktan ölene kadar, sadece kola tekrar tekrar bastılar. Bu sizde bir şey hatırlattı mı? 30 yaşındaki bir adam, Guanghou(Çin'de),üç gün boyunca sürekli olarak video oyunları oynadıktan sonra öldü. Diğer bir adam Daegu (Kore'de) yaklaşık 50 saat boyunca sürekli video oyunu oynadıktan sonra kalp kriziyle ölmüştür.


Her zaman, öyle yada böyle e-posta atıyoruz, başarma duygusunu hissediyoruz ve beynimiz bize bir şeyler başardığımızı söyleyen bir topak ödül hormonu alır. Her vakit, bir twitter veya facebook güncellemesi kontrol ederiz, yeni şeylerle karşılaşırız ve kendimizi daha sosyalleşmiş hissederiz (bir çeşit garip, kişisel olmayan siber bir şekilde) ve beynimiz başka bir topak ödül hormonları daha alır. Beynin yenilik arayan parçası, prefrontal kortekste, üst düzey düşünmeye, planlamaya, listelemeye değil sadece zevk duygusuna neden olur. Hiç kuşkunuz olmasın: E-posta, Facebook ve Twitter ‘ı neler olup olmadığına bakmanız, sinirsel bir bağımlılık oluşturmaktadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder